2020: En kötü yıl
Pek çok insan için hayatının en kötü yılı geride kalıyor. Bu yıl yaşananları say say bitmez. Yüzlerce, binlerce gelişme arasından yılın olaylarını seçmeye çalıştık. Uzman isimler yaşananların anlamlarını yorumladı.
Birinci ve ikinci dünya savaşlarını yaşamadıysanız, çatışma bölgelerinde bulunmadıysanız, deprem, sel veya volkan patlaması gibi çok büyük doğal afetlere yakından tanıklık etmediyseniz muhtemelen ömrünüzün en kötü yılı 2020 oldu.
Herkesin aklında tek bir soru var: BU PANDEMİ NE ZAMAN BİTECEK?
Bu yıl yaşanan tarihi olayları saymakla bitmez… Biz de sozcu.com.tr ekibi olarak 2020'ye dikiz aynasından bakarken oldukça zorlandığımızı belirtelim. Yine de ortaya bir seçki çıkarmaya çalıştık. İşte 2020'nin en akılda kalanları…
Şüphesiz 2020'nin en çarpıcı olayı pandemiydi. Yüz binlerce insanın canını aldı. Yaşanan, yaşanacak ve yaşanması planlanan her olayı, planı, hayali etkiledi. 2019'un sonlarına doğru Çin'in Wuhan kentinden gelen haberlere göre bir hayvan pazarında izine rastlanan ve güçlü bir gribe benzeyen hastalık özellikle yaşlı insanlarda ölümcül olabiliyordu. Türkiye resmi olarak virüsle 11 Mart tarihinde tanıştı. İlk vakanın ardından ise virüs hızla ülke geneline yayıldı. Sağlık Bakanı Fahrettin Koca süreçte belki de Türkiye'nin en ünlü insanı olurken pandemi yüzünden binlerce insan işinden oldu. Vaka sayıları halktan uzun süre gizlendi. Resmi verilere göre Türkiye 2020 yılını 2 milyonun üzerinde Covid-19 vakası ve hastalığa bağlı 18 binin üzerinde ölü ile tamamlıyor. Türk Tabipler Birliği Başkanı Şebnem Korur Fidancı pandemiyi bıraktığımız noktayı şöyle yorumladı:
Türkiye'de bize aktarılan vaka sayıları gerçek durumun yarısı kadar. Sağlık Bakanlığı her gün hasta sayılarını ve günlük test sayılarını veriyor. Ancak bu testlerin tekrarlayan testler olup olmadığını, ne kadarının tekrarlanan testler olduğunu bilemiyoruz. Toplu bulunan restoran, kafe gibi alanların kapatılması ve hafta sonlarında uygulanan sokağa çıkma yasağı ile birlikte toplumda bir farkındalığın olması ve biraz daha özenli davranılmasına da yol açtı. Salgının ciddiyeti konusunda da toplumda bir farkındalık oldu o açılmadan sonra. Bununla birlikte kısmi bir düzelme, yayılımda bir düşüş olsa bile bu anlamlı değil.
Pandemiden önce isimlerini hemen hemen kimse bilmiyordu. Onların başarıları bir tesadüf değil, ilmek ilmek örülmüş bir alın teri hikayesi. Almanya'da yaşayan iki göçmen çocuğu BionTech şirketinin kurucuları, Özlem Türeci ve Uğur Şahin, Covid-19 aşısını mRNA teknolojisini kullanarak geliştirdi. Bu keşifle birlikte dünya gündemine oturdular. Uğur Şahin'in bu keşfi maddiyat ile ölçülmez fakat başarının maddi karşılığı da dikkat çekti. Şahin 5.1 milyar dolarlık kişisel serveti ile dünyada yaşayan en zengin Türk oldu.
Bunu kimse ama kimse beklemiyordu. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın damadı, Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak bir pazar gecesi Instagram üzerinden istifa etti. İstifa paylaşımı Albayrak'ın kişisel Instagram hesabı üzerinden yapılmasına rağmen medyanın büyük bir bölümü istifa haberine ertesi gün yer verebilirken kısa süre sonra Albayrak'ın istifasının Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından kabul edildiği açıklandı. Albayrak'ın istifası ile birlikte Türk Lirası değer kazandı. Eski Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak sağlık sorunları sebebiyle görevi bıraktığını açıklarken Albayrak o gün bugündür objektiflerin karşısına geçmedi.
Albayrak’ın istifasının ekonomi için anlamını bu yıl yaptığı açıklayıcı ekonomi analizleriyle dikkat çeken Dr. Murat Kubilay yorumladı:
Albayrak'ın görev süresindeki icraatları kadar görevden ayrılma süreci de şahsına münhasır oldu. Pandeminin yarattığı ortamda şeffaf olmayan işlemlerle döviz ve altın rezervleri bir daha belki de geri gelmeyecek şekilde tüketildiği gibi 2 buçuk yıllık kısa görev süresinde 2 kez kur atağı yaşadık. Kendisi göreve devam etseydi belki de bugünlerde 2 basamaklı kur seviyelerini görecek ve ödemeler dengesi krizi yaşayıp ithalat bile yapamaz duruma düşecektik. Bununla birlikte Albayrak'ın haklı bir bahanesi ve önemli bir uyarısını da unutmayalım. İlki görevi devralmadan önce Türkiye ekonomisinin hâlihazırda kötü durumda olması ve pandeminin olağanüstülüğüydü. İkincisi ise 2001-11 arasında uygulanan yüksek faiz ve düşük kur politikası ile Türkiye'nin ucuz ithalat tuzağına düşüp boğazına kadar dış borç yüküne sokulmasıydı. Bu koşullar ve doğru tespit; planlı değil kazara olduğunu düşündüğüm gidişinin memleketin hayrına olduğunu, uçuruma düşmekten son anda kurtulduğumuzu ve arkasında kalıcı bir enkaz bıraktığı gerçeklerini elbette ki değiştirmiyor.
Dolar… dolar… dolar… Türk ekonomisi bu yıl da dolarla yatıp dolarla kalktı. Pandeminin etkisiyle küresel Merkez Bankaları'nın piyasaya döviz pompalamasına rağmen TL dolar karşısında yıl başından bu yana yaklaşık yüzde 20 eridi. Asıl çarpıcı olan ise dövizin bu kadar fırladığı şu dönemde Merkez Bankası'nın kasasının sıfırlanması oldu. Rezervler eksi 49.5 milyar dolar seviyesine indi.
Dr. Murat Kubilay Türk Lirası’nda bu yıl yaşanan değer kaybını yorumladı:
Türkiye ekonomisi pandemi öncesinde içeride vatandaşlarını ve dışarıda yatırımcıları endişeye düşüren bir yönetim altında ağır dış borç yükünü taşımaya çalışan ve aynı zamanda büyümeye çalışan bir haldeydi. Pandeminin yaratığı görülmemiş finansal şok gelişmiş ülkeleri sarsarken; dış finansman ihtiyacı içindeki gelişmekte olan ülkelerde kasırga etkisi gösterdi. Kapanmaların ve sağlık giderlerinin oluşturduğu yükü dengeleyebilmek için genişleyici para ve maliye politikaları uygulandı. Ancak uygulamaların şeffaflıktan yoksun olması ve ekonomi yönetiminin 2018 sonrasında itibarını kaybetmesi nedeniyle bu politikaların sonucu; faiz oranları ve döviz kurlarında artış ve sert sermaye çıkışları oldu. Özetle dış borç yükü içindeki bir ülke benzersiz bir şokla sermaye kaçışına maruz kalınca; zorunlu giderler için kullandığı ek bütçe ve yapılan parasal genişleme TL'nin değer kaybı ve faizlerde sıçrama ile sonuçlandı.
Göreve gelmesi olay olduğu gibi gitmesi de olay oldu. Amerika'yı faşizmin kıyılarında dolaştırdığı eleştirileri yapılan belki de ülke tarihinin en unutulmaz başkanlarından Donald Trump seçimi Joe Biden'a kaybetti. Görev aldığı süre içinde ülkenin aşırı sağa yönelmesinden hakkındaki azil soruşturmasına kadar her adımı gündem oldu. Trump'ın Türkiye'ye karşı olan duruşu her zaman tartışma konusuydu. Cumhurbaşkanı Erdoğan ile aralarında özel bir diyalog olsa da Trump'ın Türkiye'yi Twitter üzerinden tehdit etmeyi bir alışkanlık haline getirmesi ve ‘ekonomilerini mahvederim'açıklaması yapması uzun süre hafızalardan çıkmadı. Öte yandan ABD’de ırkçılığı protesto gösterileri de yıla damgasını vuran gelişmeler arasında yer aldı.
Tecrübeli oyuncu Ozan Güven'in sevgilisi Deniz Bulutsuz'a şiddet uyguladığı iddiaları Türkiye'nin gündemine bomba gibi düştü. Güven iddiaları reddederken dava dosyasına giren darp fotoğraflarına Sözcü'nün deneyimli muhabiri Hayati Arıgan ulaştı. Bu haberin öyküsünü Sözcü muhabiri Hayati Arıgan anlatıyor…
- Haber kaynaklarımdan, Ozan Güven'in sevgilisini darp ettiği şeklinde bilgi gelince açıkçası olayın bu kadar büyüyeceğini hiç düşünmemiştim ancak şikayet dilekçesi, ifadeler ve ön otopsi raporuna ulaştığımda olayın çok büyüyeceğini anladım.
- Haberde Deniz Bulutsuz'un savcıya verdiği ifadenin her satırını okurken dehşete düştüm. Çünkü her satırda şiddetin boyutu daha da artıyordu. Bir kadının çaresizliğini hissedebiliyordunuz. Tabi bunlar Bulutsuz'un iddiaları idi. Ozan Güven de ifadesinde kendini savunuyordu. Fotoğraflara baktıkça bir insanın bir insana bunu nasıl yapabileceğini sorguladım.
- Haberi yayınlamamızın ardından toplumun her kesiminden tepkiler gelmeye başladı. Haber magazin haberi olmaktan daha çok kadına şiddeti gündeme bir kez daha getirmişti. Bu arada Ozan Güven'in sanatçı arkadaşları da yaptığı açıklamalarla haber günlerce konuşuldu. Güven'i eleştirenler ve Bulutsuz'a destek veren sanatçının yanında destek veren arkadaşları da toplumun tepkisiyle karşılaştı
- Haberin bir de atlatma boyutu vardı. Bazı yayın organları ‘haberi biz verdik' diyerek gazetecilik başarısında yer kapmaya çalıştı. Ayrıca Sözcü'nün özel olarak verdiği fotoğrafları, özel logosunu flulaştırıp, izin almadan kullanan çok sayıda gazete ve televizyon kanalı da sınıfta kaldı.
Geleneksel Türk tiyatrosunun en önemli simgelerinden olan kavuk, Harbiye Cemil Topuzlu Açık Hava Tiyatrosu'nda düzenlenen törenle 20 Eylül’de Rasim Öztekin’den Şevket Çoruh’a devredildi. Törende konuşma yapan Rasim Öztekin, “Kavuk, bir usta-çırak ilişkisi. Bir liyakat ilişkisidir. Bugün Türkiye’de liyakat olayı tamamen unutuldu” dedi. Kavuğu teslim alan Çoruh ise pandemi döneminde tiyatro emekçilerinin durumuna dikkat çekerek, “Türk tiyatrosu çok zor bir dönem yaşarken mahalle yanarken saçımızı mı tarıyoruz diye bir düşünce geldi aklıma… Bu kavuğu bugünkü zor şartlarda, Anadolu’da perde açmaya çalışan, alternatif sahnelerden apartman dairelerine kadar yüreği tiyatroyla dolu tüm tiyatro emekçileri adına kabul ediyorum” ifadelerini kullandı.
Naim Süleymanoğlu, Usain Bolt, Nadia Comaneci, Michael Phelps, Allyson Felix, Dream Team… (ABD’nin Rüya Takım olarak bilinen 1992 olimpiyatlarına katılan basketbol takımı) İkon sporcular, olimpiyat sahnesinde ikon oldular ve nesillere ilham verdiler. Modern dünyanın en önemli fenomenlerinden biri olan ve 4 yılda bir, tüm dünyayı meşalesi altında bir araya toplayan olimpiyat oyunları, pandemi nedeniyle 2021’e ertelendi.
Spora analitik yaklaşımı ile dikkat çeken tecrübeli yorumcu Mert Aydın olimpiyatların ertelenmesini böyle yorumladı:
Olimpiyat Oyunları, bir sporcu için 4 yılda bir beklenen en önemli şeydir. Bunu 1 yıl ileriye attığınızda o sporcunun tüm hazırlık programını alt üst etmiş olursunuz. Bunun yanında 2020'de sakat olanlar için bir şans, 2021'de sakat ya da hasta olacaklar için şanssızlık. Kısacası Covid19, Olimpiyat oyunlarında yarışacak olanların da dengesini bozdu. Belki de birçok dalda farklı sonuçlar çıkacak.
Dönüp baktığımızda “lanetli” diyebileceğimiz yılda pandemiden önce yaşanan en büyük şok, henüz 41 yaşındaki Kobe Bryant’ın bir helikopter kazasında hayatını kaybetmesiydi. Tarihin en önemli spor figürlerinden olan Kobe, 26 Ocak’ta 13 yaşındaki kızı Gianna ve helikopterdeki diğer 7 kişiyle birlikte yaşamını yitirdi.
Türkiye’de basketbol yorumculuğu dendiğinde akla gelen ilk birkaç isimden biri olan Murat Murathanoğlu Kobe Bryant’ın basketbol için anlamını SÖZCÜ okurları için kaleme aldı:
NBA'i dünya sporu yapan efsane vizyoner dahi, sert, başkan David Stern. Çocukluk kahramanım; Michael Jordan'dan önce Mr Bull ve Utah Jazz'ı coach olarak hayal edemedikleri boyutlara çıkaran Jerry Sloan. Harlem Globetrotters efsanesi Curly Neal. Hepsiyle tanıştım, sohbet ettim ve röportaj yaptım.
Hepsini 2020 de kaybettik. Basketbol her şeye rağmen Amerikan Futbolu (NFL), beysbol (MLB) ve buz hokey (NHL) ile mukayese edildiğinde şanslı sayılırdı. Vefat eden Hall Of Fame (Şöhretler Müzesi) üye sayısı çok daha azdı. Tanıştığım, sohbet ettiğim ve röportaj yaptıklarım arasında birisi var ki onun ölüm haberini ilk duyduğumda resmi olarak açıklanmamıştı. Hemen ESPN'e baktım. Hiçbir şey yok. Sonra Sports Illustrated kanalına “sıfır”. Ateş olmayan yerden duman çıkmaz diye düşünüyordum, telefonlar art arda gelmeye başladı. İlk başta hiç birisine cevap vermedim. “Ya doğruysa” diye düşünürken, fark ettim ki belki ilk kez hayatımda “panik atak” yaşıyorum. Tamam onu belki Shaq kadar sevemedim.
Çünkü Shaquille O'Neal ile ondan yıllar önce tanışmıştım. Jerry McGuire filminde o efsane cümle var ya. “You had me at hello” . Shaq için de benzer bir cümle geçerliydi ilk tanıştığımızda “Selamın aleyküm” diye karşılamıştı ilk buluşmamızda. Ama ona hep büyük saygım vardı.
Tanıştıktan sonra da onu çok sevdim. Hiç beklediğim gibi değildi. İngilizcemi duyar duymaz “where you really from” demişti. Türk olduğumu, İstanbul doğumlu olduğumu söylediğimde o zaman çok uzun süre ABD'de kaldın demişti. Esasında evet uzun süre sayılır, ama çok da uzun süre sayılmaz dedim.
Chicago aksanımı çok çabuk anladı ve o zamanlar bilmediğimiz Michael Jordan ile olan “gizli ve özel” ilişkisi yüzünden de belki “Cool man” deyip geçti. Ama Jordan Chicago'da oynadı, Chicago'lu değildi.
2020 yılında kaybettiklerimiz arasında Kobe Bryant vardı. En büyük şok onun ölüm haberiydi. Sonuçta 41 yaşındaydı. Belki basketbolda oyuncu olarak yapabileceğinin en iyisini yapmıştı. 5 kez NBA şampiyonu, 16 kez All-Star, 2 kez NBA Final MVP'si, 2 kez NBA sayı kralı, 11 kez NBA'in En İyi Beşi, 9 kez kez NBA'in En İyi Savunma Beşi, 2 Olimpiyat altın madalyası ki, ilki olan 2008 Olimpiyatlarında NBA ve ABD basketbolunun çok kötü bir dönemin ardından hala dünya basketbolunun zirvesi olduğunu kanıtlamıştı.
Ancak Kobe Bryant çok özel bir basketbolcu olmasının yanı sıra çok özel bir insan olduğunu da göstermeye başlamıştı. Kimse 2003 Denver da yaşanan tecavüz olayını unutmuyor. Unutmamalı da! 24 yaşındaki Kobe Bryant ondan sonra farklı bir insan oldu. Ona bir şans daha verilmişti, ve o bunu en iyi şekilde değerlendirmekte kararlıydı. Tıpkı NBA tarihinin en önemli oyuncularından birisi olmakta gösterdiği kararlılık gibi.
Olgunlaştı, genç oyunculara kol kanat gerdi. Parkelerin üzerinde asla taviz vermedi. Ama oyunun oynanmadığı zamanlarda mentör olarak bir çok genç yeteneğe adeta danışmanlık yaptı. Sadece bir NBA efsanesi olmakla yetinmedi, şair, yapımcı, yazar, ve Oscar ödülü kazanan biri oldu.
Ne yapmaya karar verirse versin, onu yapan en iyisi olmak için hep çalıştı, araştırdı, değerlendirdi. O kadar genç insana, sadece basketbol hayalleriyle yatıp kalkanlara değil, hayalleri olan vizyonu olan genç insana dokundu, yol gösterdi ki: Helikopter kazasında kendisiyle birlikte hayatını kaybeden 13 yaşındaki kızı Gianna'yı kendi yetiştiriyordu.
Kadın basketbolunun, WNBA'in belki dünyaya açılan yüzü olacaktı kızı. Kadın basketbolu için çok önemli bir elçi, bir öğretmen, bir yüz olacaktı. Denver da yaşananların belki de özürü olarak görüyordu bunu. Bilemiyorum.
Çözmesi kolay bir kişilik değildi. Babası “Jelly” Joe Bryant'ın yeteneklerine rağmen, gereken kararlığı, odaklanmayı göstermemesi ve sonunda sınırsız potansiyele rağmen basketbol kariyerini ve ailesini İtalya'ya taşımaya mecbur kalmış olması onu çok etkilediği kesin. Babasının tam tersine herkesten çok çalışmaya, herkesten çok özveri göstermeye, herkesten çok kendini olabileceğinin en iyisi yapmaya motive eden etken de buydu. Babası Kobe olabilecek potansiyele sahipken kariyerini Avrupa'da tamamlamaya mecbur kaldı. Kobe ise Michael Jordan seviyesine çıktı.
Ölümünün teyit edilmesinden saniyeler sonra televizyon kanalları aramaya başladı. Açmak istemedim, şoktaydım. Kendimde değildim. Kobe ile ilgili görüşlerimi almak istiyorlardı. Ama sonunda Kobe olsa açardı diyerek bağlanmaya başladım.
Editörün notu: 2020 dünyada bütün dengeleri değiştirdi. 2021’de tedbirlere uyup doktorların yönlendirmelerini harfiyen takip ederek dengeleri yeniden sağlama şansı yine biz insanoğlunun elinde. Mehmet Akif’in dediği gibi ‘Her karanlık gecenin bir sabahı vardır’
(SÖZCÜ)
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.