"Anadolu insanının tepesine çöktüler"

"Anadolu insanının tepesine çöktüler"

28 Şubat 1997 yılında yaşanan post-modern darbeden etkilenen dönemin MÜSİAD Kayseri Şube Başkanı ve Dost Sigorta’nın kurucularından olan Mustafa Tekerli, yaşadıklarını anlattı.

1990 yılında MÜSİAD’ın İstanbul merkezli olarak kurulduğunu ve Kayseri’de de kendilerinin şube açtıklarını anlatan Mustafa Tekerli, dernek olarak çeşitli ziyaretlerde bulunduklarını belirterek, “Bu ziyaretler çerçevesinde dönemin Cumhurbaşkanı rahmetli Turgut Özal’ı da ziyaret ettik” dedi.

Turgut Özal’ın ziyarette hizmet sektörüne atılmaları konusunda tavsiyelerde bulunduğunu anlatan Tekerli, “Biz Kayserililer hizmet sektörünü tam bilmezdik ve bu tavsiyeyi nasıl değerlendirebiliriz diye düşünüyorduk. Sigortacılığa girmeye karar verdik. Gaziantep, Adana, Malatya, Konya ve Yozgat gibi illerden ortak olarak Dost Sigorta’yı kurduk. Samimi duygularla güçlü bir şirket kurabilmenin heyecanı ile Bakanlar Kurulu’ndan da bu yönde karar çıkınca şevk içinde çalıştık” diyerek Dost Sigorta’nın kuruluş aşamasını anlattı.

Turgut Özal’ın vefatı sonrasında Süleyman Demirel’in Cumhurbaşkanı olduğunu ve Refah-Yol hükümetinin kurulduğunu hatırlatan Tekerli, “Bu sırada ülkede bir şeyler olmaya başladı. Her tarafta bir gerilim var, televizyonlarda gerilimli konuşmalar oluyor. Biz ticaret ile uğraştığımız için bize bulaşacağına ihtimal vermiyorduk. İnsanlara gerici ve irtica yakıştırmaları yapılınca, bize bulaşmayacağını falan düşünüyorduk.

Yeni dönemin geçerli akçesi bütün Anadolu insanının tepesine çökme oldu. Biz bu kadar bilmiyorduk, karanlık dehlizlerde bu kararların alındığını, memlekette başka işlerle uğraşması gerekenlerin bunlarla uğraştığını ve tepemizde örümcek ağı gibi bir şeylerin örüldüğünü bilmiyorduk. Ama gün geçtikçe örümceğin ağının size de yapıştığını ve kurtulamayacağınızı, naftalin kokusu gibi ülkenin her tarafına yayıldığını daha sonra daha net olarak anladık” diye konuştu.

Tekerli, 28 Şubat sürecinde yaşadıklarını şu şekilde anlattı:

“Bir gece evimizin kapısı çalındı sabah saat 04.00 civarında. Kızım kapıyı açtı ve gözetleme deliğinden baktığında 15 polis geldi. Arkadaşlar Nuh Mete Yüksel’in lahiyasını, gözaltına alma yazısını okuttular. Baştan sona kadar okudum. Baktım ki iş ciddi ve ne gerekiyorsa dolaplarımızı açtık ve gösterdik. Bu sırada ezan okundu ben namaz kıldım. Polislerden de namaz kılanlar oldu. Arabam ile emniyete gelirim dedim. Arabanın durmasını söylediler. Biz bırakırız dediler. Ben bir saat sonra geliriz diye zannediyordum.

Diğer arkadaşları da gözaltına almışlar ve bizi Ankara’ya götürdüler. Güya yurt dışından para toplamışız. Bizim işletmelerimiz incelediler ve en son şunu gördüm, ‘Bu işletmeler kendi işletme sermayelerini nakden ödeyecek güçteler’ diye bir ibare gördüm. Bizim her şeyimizi incelediler. Bizim Almanya’ya gittiğimizi zannediyorlar ama ben sadece Hacca gittim.

Nuh Mete Yüksel o zamanlar birilerinin, sermayenin veya başka kişilerin tetikçisi olabilir. Birilerinin gözünde kahraman olma adına millete zulmeden, suratı asık, beyanat verirken yüzünden düşen bin parça olan bir adamdı. Şimdi ortalarda yok. Yaptığı işlerden utanıyor olsa gerek. Ama utanmak yetmez. Kaç kişilik ihracat yaptın, okul mu yaptırdın diye bir sormak lazım. Kasım kasım kasılıyordu.

Aradan çok zaman geçti ama bazı şeyler unutulamıyor. Gece saat 4’te götürülünce 7 aylık çocuğum vardı. Çok sıkıntılar yaşadık. Kötü bir şey yapmış gibi muamele edildi. 8 gün gözaltı süresi sonrasında bırakıldık. Polisler aklı başında insanlardı. Bize ‘Sizi korkutmak için almışlar. Sizin yaptığınız işlerde bir şey yok’ dediler. Bizi bırakmamak için gayret gösterildi. Mahkemelerde askeri hakimler vardı. Türkiye gestapo gibi yönetiliyordu. İtiraz edemiyorduk. Şimdi sivil mahkemelerde askeri hakimin ne işi var denir. O zamanlarda askeri hakimler vardı. Şimdi bunların ne kadar abes olduğunu görüyoruz.

Bizi askeri mahkemede yargılamaya çalıştılar. 8 gün sonra mahkemenin huzuruna çıkmamız lazımdı. Bizi oyaladılar. Bizi bekletemeyeceklerini söyledik. Askeri mahkemeye çıkmamak için direndik. Nuh Mete Yüksel’i çağırdılar sonra bizi mahkemeye çıkardılar ve serbest kaldık.”

Yaşananlar sonrasında Dost Sigortayı kuran arkadaşları ile birlikte şirketi feshetme kararı aldıklarını anlatan Tekerli, “Baktık ki bize rahat vermeyecekler dedik ve şirketi feshettik. 3 milyon dolar toplamıştık. 1.5 milyon dolarına bina, tesis ve elemanlara harcamıştık. Mahvettiler her şeyi. Bu şekilde yakamızı kurtardık. 3 tane dava açtılar Ankara, İstanbul ve Kayseri’de. Davaların hepsi kendiliğinden düştü. Bizim heveslerimiz, iş yapma şevkiz kırıldı. Onların da istediği buydu. Buna dolaylı ceza deniyormuş. Niyetlerimize ceza verdiler. Şirketi feshettirmekle bunu yaptılar. Anadolu insanının daha çok büyüteceği şirketin önünü kestiler.

28 Şubat sürecinde ülkemizin altından kalkması, o kadar büyük örgüler örülmüş, bir takım kahramanlar Hasan Celal güzel gibi bir takım kahramanlar bunu göğüsledi. Bu 28 Şubat’ta seçkin gurubun bizi zenci, kara böcek gibi gören ve Anadolu çocuğunun kırmızı halıda ne işi var gibi düşünen ‘Beyaz Türk’ denen bir zihniyet vardı.

Anadolu insanı bu memleketin bel kemiğidir. O insanlara bu memleketin kalkınmasının çok kolay olduğunu, kendilerinin ise sülük olduğunu gösterdik. Memleketin onlar olmadan nasıl büyüdüğünü fark ettirmeye çalıştık. Zamanı durdurmak mümkün olmadığı gibi Anadolu insanını durdurmak da mümkün değil. Şimdi bize böyle bakan insanlar acınacak durumdalar. Kendilerinde tanrısal güç olduğunu düşünenler şimdi acınacak haldeler” diye konuştu

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.