Aşk ve Evliliğe Dair...
DOGUM :
Aşk; iki tarafta istiyorsa sevgiye dönüşür…
Mutluluklar,
Heyecanlar,
Sevinçler,
Ve Korkular, maksimum seviyede yaşanarak, adrenalinlerle dolu bir yaşam başlar.
Aşk; erkek isteyip kadın kaçıyorsa, tutkuya dönüşür…
Heyecanlar,
Sevgi,
Tehditler,
Ve Takipler, maksimum seviyede yaşanır, bir hedefe bağımlı kılınan yaşam, amaca ulaşmak uğruna kâbusa dönüşür.
Aşk; kadın isteyip erkek kaçıyorsa, hüsrana dönüşür…
Karamsarlıklar,
Kızgınlıklar,
Umutsuzluklar,
Ve gözyaşları, maksimum seviyeye çıkarken, gülücükler bile hüzne dönüşür.
YAŞAM :
Her iki tarafında istediği bir aşk sonucu gerçekleşen evlilikler; aşkın uzunluğuna ters orantılı olarak evliliğin ömrü azalır. Alışkanlığa dönüşen birliktelik, hüsran ve acı ile yıkılmaya mahkum bir şekilde sürdürülmeye çalışılır.
Erkeğin isteyip kadının istemediği aşk sonucunda gerçekleşen evlilikler; kadın evliliğe adapte olamayınca, erkek kadını elde ettiğini, fakat gönlünü kazanamadığını anlar, kadının gönlünü uçacak bir kuş olarak düşünmekten kendini alamaz; böylece evlilikte sözlü veya fiili şiddet görülür. Erkeğin kıskançlıkları ve huzursuzlukları evliliği içinden çıkılamaz bir hale dönüştürür. Erkek yeni bir heyecan ve sevgi arayışları içine sürüklendiği dönemde, yeni bir sevgi (gerçek veya sahte) bulunca, evlilikten kaçarak, ilişkiyi sonlandırır. Varsa olan çocuklara olur. Erkek böyle bir dönemde yaşayacağı aşkın doğruluğundan, ancak depresyondan kurtulup normale döndüğü zaman emin olabilir.
Kadının isteyip erkeğin istemediği aşk sonucu gerçekleşen evlilikler; herhalükar da kadının, düşünsel ya da fiziksel aldatılmalarla karşılaşmasına neden olur. Evliliği yürütmek sadece kadının elindedir. Çocukların varlığı birlikteliği destekleyecek unsurlar, olmamıştır, hiçbir zaman da olması beklenemez. Erkek tabiatı gereği çocuğuna bağlı kalmadan yaşayabilir. Zaten erkek evlilikte de çocuklarını aslında dışarıdan büyütür. Onlara sadece dış dünyalarından, bakıcılık yapar. Büyütür, kazancını paylaşır, doyurur, bir yerlere gelmeleri için mücadeleye girişir, ancak hiçbir zaman onların iç dünyasında olamaz. Şöyle ki kadının içinden gelen, yine yavrusunun iç dünyasını yaşayabilecek olan da yine kadındır. Erkek dışarıdaki bir sahiplenicidir ve erkeğin çocukların iç dünyasında olmasını beklemek, çok da doğru değildir. Çocuğun iç dünyasını yaşamak, onu doyurup kucaklamakla karıştırılmamalıdır. Siz hiç regl ağrılarını ya da aşk acısını babasını kucaklayıp onun dizinde ağlayarak paylaşan bir çocuk gördünüz mü? Modern ve düşünsel yaşam kültürle birebir alakalıdır. Konuyla ilgili düşünceler, sadece yaşanılan kültüre odaklı olmalıdır.
ÖLÜM :
Aşkın her üç şeklinde de; ne olursa olsun, ayrılık bile yaşanabilir ancak kesinlikle birlikteliğin vukuu bulduğu andan, ayrılığın son cümlesinin gerçekleşeceği ana kadar, asla saygıdan ödün verilmemelidir. Saygı, sunuldukça hep kazandıran bir olgudur. Her şey tekrar yaşanabilir, her şey yeniden başlayabilir, ancak saygı hiçbir zaman kaybedildiğinde yeniden yaşanamaz. Saygısızlık sonucu bitirilen bir birliktelikten, bir daha asla bir barışma sonucu mutluluk beklenemez. Aksi durum da insan hatasından ders çıkarır, belki de yeniden başlanan ilişki, tüm zamanların en güzel ilişkisi olur.
İçinde saygının daim olduğu, bir sevgiyle kalın… !denizbatu!
Sevginin tek yaşam kaynağı, saygıdır. !denizbatu!
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.