Beethoven’ın 250’nci doğum yılı

Beethoven’ın 250’nci doğum yılı

Klasik müziğin dehası Beethoven’ın 250’nci doğum yılına özel bir albüm hazırlayan piyanist Gülsin Onay, piyanosuyla olan ilişkisini anlattı.

Devlet sanatçısı unvanlı piyanist Gülsin Onay, besteci Ludwig van Beethoven’ın 250’nci doğum yılı için hazırladığı albümü ile dinleyici karşısında. ‘Gülsin Onay: Beethoven’ ismini verdiği albümde Onay’ın kendi yorumuyla tekrar seslendirdiği, Beethoven’ın üç farklı dönemine ait Op.13 ‘Pathetique’, Op. 53 ‘Andante Favori’, Op. 53 ‘Waldstein’ ve Op. 111 adlı eserleri bulunuyor. Albümün kayıt ve masterig işlemini Erkin Onay yaptı.

“Her zaman, “İyi ki piyanist olmuşum” diye şükrediyorum. Yoksa bu muazzam eserleri çalma şansından, zenginliğinden ve fırtınaların en coşkulusunu yaşamaktan yoksun kalacaktım” diyen Onay ile Beethoven’ı ve albümünü konuştuk.

‘Gülsin Onay: Beethoven’ albümünü Ludwig van Beethoven’ın 250’nci doğum yılına özel hazırladınız. Beethoven’ın sizdeki yerini nasıl anlatırsınız?

Bu yıl pek çok planlanmış resital ve orkestra eşliğinde konserlerimde Beethoven’in 250’nci doğum yıldönümü nedeniyle eserlerine yer vermek üzere hazırlanmıştım. 6 Ocak’ta ilk Beethoven resitalimi Süreyya Operası’nda verdim ve aynı programı farklı salonlarda 3 kez seslendirdim ve kaydını yaptım. Daha sonra farklı sonatlardan oluşan programlarla konserler ve kayıtlar pandemi döneminde ertelendi.

Beethoven çocukluğumdan bu yana beni en çok etkileyen bestecilerden biridir. Eserlerinde farklı ruh hallerini notalara dökerken kısacık cümlelerde bile en şefkatli dokunuşları hırçın isyanlara, sevgi dolu cümleleri kızgın haykırışlara, sakin nefesleri coşkulu koşmalara çevirmekte onun üstüne besteci yok bence.

BEETHOVEN OLMASAYDI NOTALAR ÖKSÜZ KALIRDI

Beethoven hiç doğmamış olsaydı müzik dünyasında neler eksik olurdu?

Müzik dünyası başlı başına temel güçlerinden birinden yoksun, notalar öksüz kalırdı. Onun yarattığı dünya öyle güçlü ve zengin ki, müzik adeta felsefi olduğu kadar şairane ifadelerle yaşıyor. Çocuksu olduğu kadar bilge karakterleri içinde barındırıyor. Mozart ve Haydn’dan sonra ilk defa klasik formlar içinde de olsa taşkın ve cesur çıkışlar kazandırmış, romantik döneme geçişi hazırlamış.

Beethoven’ın eserleri dünyaya ne söylüyor?

Beethoven’in eserleri dünyaya barışı, hürriyeti, adaleti, eşitliği söylüyor.

Beethoven’ın üç döneminden üç piyano sonatı sunuyorsunuz.

2020’de seslendirdiğim ilk Beethoven konser programının kaydı olan albümde, bestecinin üç farklı dönemine ait piyano sonatları yer alıyor: Op.13 ‘Pathétique’, Op.53 ‘Waldstein’ ve Op. 111. Albümde ayrıca; Beethoven’ın, Waldstein sonatının ikinci bölümü olarak bestelediği ama sonra daha kısa bir bölümle değiştirdiği, sonatta kullanmamış olsa da, konserlerinde sık sık seslendirdiği Op. 53 Andante Favori de yer alıyor.

Her zaman, “İyi ki piyanist olmuşum” diye şükrediyorum. Yoksa bu muazzam eserleri çalma şansından, zenginliğinden ve fırtınaların en coşkulusunu yaşamaktan yoksun kalacaktım.

HAVA KİRLİLİĞİ GİBİ NOTA KİRLİLİĞİ VAR

Genelde kendi besteleriniz yerine dünyaca ünlü klasik müzik sanatçılarının eserlerini yorumluyorsunuz. Bunun sebebini nasıl açıklarsınız?

Biliyor musunuz ben “eser” kelimesi kullanımında çok cimriyim (Gülüyor). Günümüzde 3-5 notayı tema alıp dakikalarca uzatarak müzik yazan o kadar çok (besteci kelimesini de dikkatli kullanmak istiyorum) müzisyen var ki, sanki herkes müzikle ilgilenince beste yapmak zorundaymış algısı oluşmuş. Hava kirliliği gibi nota kirliliği var. Bestecilik ayrı ve çok özel bir yetenek gerektirir, aynı şekilde yorumculuk da öyle. İkisinin bir arada olması şart değil.

Klasik müzik icra eden bir sanatçı olarak Türkiye’deki dinleyiciyi nasıl yorumlarsınız?

Türkiye’de çok iyi, ilgi dolu bir dinleyici var. Severek, hissederek klasik müzik konserlerine geliyorlar. Dünya genelinde klasik müzik dinleyicileri belli bir yaşın üzerinde oluyor oysa bizde genç bir dinleyici topluluğu da var, bu çok sevindirici.

Klasik müziğin elit ve takım elbiseli insanların dinlediği müzik türü olarak algılanmasına yorumunuz ne olur?

Aslında klasik müzik herkesin kalbine dokunabilecek, her dinleyeni etkileyebilecek, ruhunu besleyebilecek bir müzik. Belki başlarda yakınlaşmak İçin birkaç kez dinlemek gerekebilir ama hissetmek, algılamak İçin hiçbir eğitime ihtiyaç yok.
Giyim kısmına gelince, dünya genelinde, çok farklı kültürlerden klasik müzik konserlerine gelen dinleyiciler sanatçılara duydukları saygı ve gösterdikleri özen dolayısıyla giyimlerine dikkat etmeyi tercih ediyorlar. Bu sebeple böyle bir yargı oluştuğunu düşünüyorum.

Piyanonuzla aranızdaki ilişkiyi nasıl açıklarsınız?

Bakmayın uslu uslu durduğuna siyah devin… Hiç bir ilgisizliğe tahammülü yoktur, rakip istemez, her sesini ayrı sevmenizi bekler. Ödüllerin en büyüğünü verir kendinizi ona adarsanız, intikamın en acısını alır değerini bilmezseniz. Sanırım sırrını çözdüm artık, karşılıklı aşk yaşıyoruz uzun bir süredi.

ÜTÜ MASASININDA YAPTIĞIM ÇEKİMLE ONCA YÜREĞE DOKUNDUM

Koronavirüs döneminde verdiğiniz Twitter konseri ile binlerce kişiye ulaştınız. Bu konuda öncü isimler arasındaydınız. Göz göze bakmadığınız ama yine de dinleyiciden uzak kalmadığınız bir teknik. Bu tecrübeyi nasıl anlatırsınız?

Bu tecrübe gerçekten hayatımın farklı bir dönüm noktasını oluşturdu diyebilirim. İlk canlı yayın konserime 930 bin kişi, 1 milyona yakın izleyici katıldı ve hiç beklemediğim bir ilgi oluştu. Ütü masasının üzerinden yaptığım çekim ile onca yüreğe dokunabileceğimi tahmin etmemiştim.

Gerçi 15 Mart sabahı yaptığım mini ankette “Hangi eseri dinlemek istersiniz?” sorusuna beklediğimden çok daha fazla cevap geldi. Sayamadım bile kaç Bach, kaç Chopin, kaç Mozart, kaç Beethoven isteği olduğunu. Büyük heyecanla hazırlandım. Konser elbiselerimi giydim ve sahneye çıkar gibi piyanonun başına geçip büyük bir konsantrasyon ile Chopin çaldım. Ardından da diğerlerini. Telefonumu elime aldığımda gözlerime inanamadım. Binlerce yorum, beğeni ve retweet vardı. Aynı konseri diğer medya hesaplarımda da tekrarladım.

Cambridge Üniversitesi’nde matematik profesörü ve amatör olarak harika piyano ve kontrabas çalan eşim Tony Scholl, 16 Mart’ da son uçak ile Londra’dan Ankara’ya geldi ve günümüze kadar birlikte canlı yayınları sürdürdük. Tony bu kez daha profesyonel bir sistem kurdu. Böylece her Pazar saat 21.00’de YouTube, Twitter, Facebook ve Instagram sayfalarımdan eş zamanlı olarak canlı yayınlar yaptım.

Dinleyici sayısı milyonları buldu. Beş ay içerisinde çaldığım eserler birkaç senede çaldığım eserleri kapsayarak oldukça zengin bir konser repertuvarından oluştu.Konser kayıtlarımı paylaşmak yerine canlı yayın konserleri yapmak hem dinleyiciler için hem benim için inanılmaz bir bağ kurdu aramızda ve bu zor dönemde müzik, yaralı ruhlarımıza merhem gibi iyi geldi.

Virüsle birlikte müzik sektörü zor günlerden geçiyor. Nasıl çözüm önerileriniz olur?

Kesinlikle en çok etkilenen sektörlerden biri de müzik. Oysa müziğin insanlar üzerinde hayati boyutlarda etkisi, iyileştirici gücü var. Bununla birlikte gerekliliği konusunda Devlet ve özel sektörün inancı ve desteği şart.
Çok sınırlı da olsa etkinlikler yeniden başladı ve normalleşme sürecek. Ancak herkesin sahneye dönebilmesi ne yazık ki uzun zaman alacak. Bu dönemde müzisyenler farklı repertuvar çalışmaları ile zamanlarını değerlendirecek, dinleyiciler biraz sanal Ve dijital ortamlarda susuzluklarını giderecekler. Hepimizin umudu pek yakında birbirimize kavuşmak. (BİRGÜN)

 

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.