Bizimki yaz aşkı değil, aile hikâyesi
Yeni neslin yıldızları Furkan Andıç, Ezgi Şenler, Yiğit Kirazcı ve Nilay Deniz Kanal D’de başlayacak ‘Çatı Katı Aşk’ dizisinde buluştu. Dört başrol oyuncusu kendi öykülerini, ailelerini ve aşka bakışlarını anlattı.
ROMANTİK KOMEDİLERDE TEMPON SÜREKLİ YÜKSEK OLMALI
EZGİ ŞENLER
Bu sezonun dizileri başlamadan önce, hepsi için “Yine klişe bir hikâye mi geliyor?” eleştirileri yapıldı. Sizin iş ne kadar klişe?
Klişeler güzeldir. Gerçek hayatta da klişelerle karşılaşmıyor muyuz? Ayrıca klişeler kendini izletiyor. Bizim dizide de var. Ama önemli olan o duyguyu nasıl geçirdiğin, biz de ona önem veriyoruz.
Biraz daha açsanız...
Yeşilçam tadında, özlediğimiz mahalle kültürü örgüsü. Güzel aşk hikâyeleri de olacak.
Aşk sizi nasıl etkiler?
Çok mutlu, sinirlerim alınmış gibi oluyorum. Her yeri pembe görüyorum.
Sanıldığı gibi romantik komedide oynamak daha az mı oyunculuk gerektiriyor?
Hepsinin zorluğu ayrı. Ama romantik komedilerde tempon sürekli yüksek olmalı. Canın sıkkın olsa da uykusuz olsan da iç enerjin hep tavanda olmalı. Yorucuymuş, bunu anladım.
Yaşadıklarım ergenlikte beni biraz asi yaptı
Kendinizi tarif etseniz nasıl anlatırsınız?
Samimi, duygusal, kin tutamayan biriyim. Ara sıra huysuzluğum ve ukalalağım tutar. Bunun sebebi de Kova burcu olmam sanırım.
‘Çatı Katı Aşk’ ilk başrolünüz. Bu beklediğiniz bir şey miydi?
Hiç öyle beklentilerim, egolarım olmadı. Hep karakteri sevmek üzerinden gittim. Bu iş geldiğinde de sadece karakteri okudum. Sonra başrol olduğunu ve partnerimi öğrendim.
Üç yaşında baleye başlamışsınız.
Evet. 12 yaşımda Hacettepe Devlet Konservatuarı girip bale okudum. Çok disiplin gerektiriyordu, psikolojimin bozulduğu zamanlar oldu. Dizim sakatlanınca modern dans bölümüne girip oradan mezun oldum. Bu yaşadıklarım ergenlikte beni biraz asi yaptı. Zamanla o travmalarımı da atlattım. Şimdi bakınca bana iş disiplini anlamında çok şey de katmış.
Dans ederken oyunculuk nereden çıktı?
Menajerimle aynı yazlık sitedeydik. Bir gün, “‘Bodrum Masalı’ diye bir iş var. Hadi deneyelim” dedi. Hiç düşünmemiştim ama seçmelere gittim, ilk kez elime senaryo aldım. İçimden geldiği gibi oynayıp Ankara’ya döndüm. Sonra “Hayırlı olsun” diye aradılar. Demek bunu yaşamam gerekiyormuş. Yoksa hayatıma bale eğitmeni olarak devam edecektim.
KÜÇÜKKEN ÇİRKİN BİR ÇOCUKMUŞUM, FOTOĞRAFLARLA SABİT
FURKAN ANDIÇ
Çatı Katı Aşk’ ne anlatıyor?
Türlü motivasyonlarla söylenen yalanlar üzerine kurulmasına rağmen samimi, yürekten aşk ve aile hikâyeleri anlatıyor.
Neden sizin dizinizi izleyelim?
Bu projede hikâye olarak tek bir ikiliyi izlemiyoruz. Aksine kalabalık sahneler ve özgün karakterlerin aynı çatı altında nasıl birlikte yaşamaya çalıştıklarını göreceğiz. Bunun da ortaya çok tatlı bir mizah koyacağına inanıyorum.
Hikâyenizde aşk var. Siz aşkı nasıl anlatırsınız?
Büyü. Arttırılmış gerçeklik gibi şeyler.
Âşık olduğunuz da size en çok hangi duygular hâkim oluyor?
İçimden bir ses, aşkı tanımladıkları o ‘kendini kaybetme’ durumuna hiç erişmediğimi söylüyor hâlâ. Bu yüzden söyleyeceklerim belki tam olarak gerçeği yansıtmayacak. Ama rasyonelliğimi kaybederim. Fazlasıyla umursuyor, kendimi arka plana atıyorum.
Kiev’de ekonomi okurken Bilgi Üniversitesi Sinema ve Televizyon bölümüne geçiyorsunuz. Ardından Yeditepe Üniversitesi Görsel, İletişim ve Tasarım... Oyunculuk nereden çıktı? “Güzel çocuğum, biraz para kazanayım mı?” dediniz?
Hayır. Hayatım boyunca kendimi beğenen biri olmadım. Fiziki özelliklerimin bahsinin geçtiği ortamlarda büyümedim ki bunu bir araç olarak kullanmak isteyeyim... Oyunculukla sahnede tanıştım. Gençken yazları Antalya’da bir otelde animatör olarak çalışıyordum.
Olaylara bakışım yumuşamaya başladı
Romantik komedilerin tektip, ‘varlıklı ve cool’ adamı ne kadar sizsiniz?
Hiç! O karakterler gibi varlıklı değilim. Belki bu yüzden onları canlandırmak ilgi çekici gelmiş olabilir.
30’lar için insanların kırılma noktası derler. Sizde neler değişti?
Bu sene 30 yaşıma geldim. Bir kırılma noktası olarak tanımlamak için erken ama kendimi eskiye nazaran daha sakin hissediyorum. Önceliklerim, alışkanlıklarım, olaylara bakış açılarım yavaş yavaş değişmeye, yumuşamaya başladı. Şimdilik çok keyifli.
Hakkınızda nereye baksam isminizin önüne konan ilk sıfat ‘seksi’… Böyle anılmak ne hissettiriyor? Nasıl bir ego yaratıyor?
Öyle miymiş? Valla ben hiç görmedim. Algıda seçicilik olabilir.
Hep böyle yakışıklı mıydınız?
Hayır, aksine küçükken çirkin bir çocukmuşum. Etrafımdaki herkes söyler bunu, fotoğraflarla da sabit. Hiç itirazım olmadı.
BEN HEP İSTEDİĞİM ŞEYİ, İSTEDİĞİM ZAMAN YAPAN BİRİ OLDUM
NİLAY DENİZ
Dizide farklı sosyal sınıflar ve kültürler, karakterlerin aşk hikâyelerinin önünde engel oluşturuyor. Sizce aşk engel tanır mı?
Aşk engel tanımaz ama toplumsal baskı tüm dünyada var. Bu tip sınıflandırmalar engel yaratsa da aslında herkes eşit.
Yaz dizisi-kış dizisi ayrımına katılıyor musunuz?
Hayır. Yazın tek fark, tişört giyiyoruz ve tenimiz daha bronz (gülüyor). Yoksa yazın dram kışın da , komedi yapılabilir.
İstanbul korkutucu bir şehirdi
Yaz aylarında başlayan dizilerdeki kaslı erkek klişesine ne diyorsunuz?
İnsanlar bunu önemli bir olaymış gibi lanse ediyor ama benim aklıma yatmıyor. Bir kadın oyuncu dizide böyle konumlandırılsa “objeleştirildi” diyoruz. O halde erkek oyuncuyu da objeleştirmemek gerekiyor. Önemli olan oyunculuk kası! Bizimkisi zaten yaz aşkı değil, daha ziyade bir aile hikâyesi ve öykü iki kişi arasında geçmiyor.
12 yaşına kadar Söke’de yaşamışsınız. Küçük bir yerde yetişmek hayatınızı nasıl etkiledi?
Bilgisayarı çok geç gördüm mesela. Dedem orada bize haftada sadece bir gün abur cubur yeme izni verirdi. Her şeyin zamanı ve vakti vardı. Bu da bana sabırlı biri olmayı öğretti.
Anne-babanız siz bebekken ayrılıyor. Babanız Almanya’ya gittiği için yıllarca görüşmüyorsunuz. Anneyle baş başa büyümek nasıldı?
Aslında büyük bir aile draması yoktu. Hatta aile büyükleri üzerime normal bir çocuktan daha çok titrediler.
Önce ‘Ankara’nın yüzü seçiliyor sonra tesadüflerle oyunculuk serüveniniz başlıyor. Ve tek başınıza İstanbul’a geliyorsunuz…
Çok zordu. Söke’den sonra Ankara’da yaşadım, çok düzenli ve sade bir şehirdi. Sonra Eskişehir’de bir dizi çektim, gençlerle dolu bir üniversite şehriydi. Ama İstanbul her yerden farklıydı. Korkutucu bir şehirdi. Çünkü burada her şey vardı.
24 yaşında tam meslekte parlarken birden evlendiniz. Neden?
Aşk bir anda geliyor, zamanı yok. Ben hep istediğim şeyi, istediğim zaman yapan biri oldum. Kararlarımdan da hiç pişman olmadım. Eşim görüntü yönetmeni. O, sektörde çok deneyimli olduğu için her yeni projede mutlaka onun fikrini alıyorum.
TİYATRO OKULUNA GİTTİM, ASİSTANLIK YAPTIM, KAFAM AÇILDIKÇA AÇILDI
YİĞİT KİRAZCI
Siz aslında varlıklı bir ailenin çocuğuymuşsunuz. Doğru mu?
Evet. Koç Lisesi mezunuyum. Beni okuldan özel şoför falan alırdı.
Bunların yanında travmatik bir çocukluk geçirmişsiniz…
Doğarken boynuma kordon dolanmış. O duruma bağlı hastanede grip kapıp astım olmuşum. Dolayısıyla annemler beni temiz hava için memlekete yollamışlar. Üç yaşıma kadar Burhaniye’de anneannem ve teyzem bana bakmış. Aileden o ayrılık beni etkiledi. Sonra 17 yaşımda lisedeyken babam felç geçirdi.
Neden?
İş için Singapur’a uçmuştu. Uçakta sekiz saat ayağa kalkmadan, kan dolaşımını harekete geçirmeden uyumuş. İki gün sonra sağ şah damarı emboli attı. Sol tarafı felç kaldı.
Bu beraberinde maddi düşüş mü getirdi?
Evet, mülklerimizi sattık. Şirketimizi kapatmaya çalıştık, borçlar çıktı. Yaşadıklarım beni gerçeklerle yüzleştirdi. Bir şeylere sahipken etrafımda olanlar, sonra yanımda olmadı. Bu da insanı tokatlıyor.
Bilgi Üniversitesi’nde reklam okurken modelliğe geçiş para kazanmak için miydi?
Evet, önceden de yapmıştım ama devam ettim. Üniversite bittikten sonra, işin eğitimini alıp oyunculuk yapmak istedim. Özel bir tiyatronun programına katıldım. Asistanlık yaptım. Kafam açıldıkça açıldı.
Kung fu, boks, crossfit ile uğraştım
Aşkın sizdeki karşılığı ne?
Jason Silva’nın bir lafı var: “Aşk bir noktaya kadar gelip bardağın dolması ve nasıl hareket edeceğini bilememe duygusu”. Âşıkken içinden taşan enerjiyi ayarlayamazsın.
Sizin jenerasyondaki oyuncular birbirine benzer rolleri canlandırmakla eleştiriliyor. Katılıyor musunuz?
Bazen bir role girerken “Bu önceden canlandırdığım adama benziyor” diye düşünüp anksiyete yaşıyordum. Ama anladım ki her an ve herkes birbirinden farklı. Canlandırdığım karakterlerin aşk, aile, çocuk, yalan, sadakat gibi kavramlar hakkında ne düşündüğüne dair kafa yorup detaylandırarak üstesinden geliyorum.
Yaz dizilerinde baklava modası var. Siz de uzun zaman spor yaptınız. Baklavalarınız var mı?
Beş senedir kung fu yapıyorum. Öncesinde boks, fitness, crossfit yaptım. Fit olmayı, kendimi iyi hissetmeyi seviyorum. Ama baklavam yok. Eskiden vardı artık 37 yaşındayım. Minare yıkıldı ama mihrap yerinde.
‘Çatı Katı Aşk’ perşembe 20.00’de, Kanal D’de.
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.