Çiçek: El sıkmayı Özal'dan öğrendim
''Bu ülkede doğan her çocuk bu ülke için çok büyük bir değerdir." diyen TBMM Başkanı Cemil Çiçek, Turgut Özal'ın bu ülkeye kattıklarını kendi hayatı ile anlattı.
Çiçek, Gazikent Üniversitesi 2011-2012 akademik yılının başlaması dolayısıyla düzenlenen törende yaptığı konuşmada, üniversitenin yeni eğitim ve öğretim yılının hayırlı olmasını diledi, Gazikent Üniversitesi'ni Türkiye ve Gaziantep'e kazandıran bir dönemin sıkıntılarını beraber yaşadıkları ve böyle bir üniversiteyi kente kazandırmak için çaba ve gayretlerine şahsen şahit olduğu, merhum Hasan Kalyoncu'yu rahmetle andığını belirtti.
Türkiye'de şu anda 165 üniversite, 100 binden fazla öğretim üyesi, 3 milyon 900 bin civarında da üniversite okuyan öğrenci olduğunu, ülkede şu an eğitim ve öğretim çağındaki çocukların ve gençlerin sayısının 20 milyon olduğunu dile getiren Çiçek, şöyle konuştu:
''Bu ne demektir, dünyadaki 205 devlet içerisinde en az 50 devletten daha fazla bizim öğrencimiz var, gençlerimiz var çocuklarımız var. Bu ülkemizin en büyük zenginliğidir ve en önemli de stratejik değerdir. Belki bazı ülkeler gibi yeteri kadar doğal gazımız yok, petrol yok, belki birçok şeyi dışardan alıyoruz ama iyi eğitebilirsek, iyi yetiştirebilirsek 20 milyon civarında, inşallah bunların sayısı her geçen gün artar, Türkiye için çok önemli bir stratejik değere, bir unsura sahibiz demektir. Bütün mesele bunların iyi eğitilmesi, iyi öğretilmesi hayata iyi hazırlanmasıdır.
Yani şunu söylersem doğruyu söylediğim kanaatindeyim. Bu ülkede doğan her çocuk bu ülke için çok büyük bir değerdir. Onun kıymetini bilmemiz gerekiyor. İşte işin bu noktasında en büyük sorumluluk da üniversitelerimize düşüyor. Ben mümkün olduğu kadar her fırsatta bilhassa Anadolu üniversitelerinin açılışlarına veya bir vesile ile yaptıkları toplantılara katılıyorum. Bunu özellikle arzu ediyorum. Çünkü bu üniversitelerimiz başlangıçta işi sağlam kuramazsak, işin temelini sağlam atamazsak, bu üniversiteler bir ülke için imkan olmaktan çıkıyor, huzursuzluğun kaynağı haline geliyor. Geçmişte Türkiye bu sıkıntıları da yaşadı.''
Çiçek, açılış günlerinin gelecekle ilgili düşünceleri söylemek, diğer taraftan da muhasebe yapma zamanı olduğunu ifade etti.
Eğer işin muhasebesi yapılmaz, sorumluluğun farkına varılmazsa üniversitelerden beklenen faydanın elde edilememiş olacağını dile getiren Çiçek, şöyle devam etti:
''Her üniversite her ülkenin üniversiteleri o toplumun, o devletin, o milletin en gözde kuruluşlarıdır ve öyle de olmalıdır. İşin bu noktaya gelebilmesi için de en başta üniversitelerimizin kendisi böyle bir gayretin içinde olmalıdır. Bir kısım sıkıntılar olabilir, bir kısım eksiklikler olabilir, bir kısım yetmezlik olabilir ama bunların hiçbirisi başarısızlığın gerekçesi olamaz. Benim siyasette de çok inandığım bir şey vardır. O da şudur, 'mazeret terazisinin tartamayacağı hiçbir günah yoktur.'
Dolayısıyla üniversitelerimiz hiçbir mazeretin arkasına sığınmadan yapmaları gereken ne ise onu yapabilmenin gayreti çabası içerisinde olmaları lazım. Çünkü ülkemizin geleceği buna bağlı. Şunu net ve açık bir şekilde görüyorum, uzun zamandan beri siyasetin içerisinde bulunan, siyasetin her kademesinde görev yapmış, iyi kötü okuyarak da yaşayarak da dünya gerçeğini bilmeye gayret eden bir insan olarak şunu görüyorum; ülkemizin bu 205 devlet içinde nerede bulunacağını tayin edecek en başlıca kurum üniversitelerdir. Acımasız bir rekabet dünyasında yaşıyoruz. Kimse kimsenin gözüne bakmıyor. Hatta bazen kardeş kardeşin gırtlağına sarılıyor işte Kuzey Afrika'da yaşananlara baktığımızda. Böylesine acımasız bir dünyada Türkiye'nin bulunacağı yeri tayin edecek en başlıca kurum üniversitelerimizdir. Onun için üniversitelerimiz bir taraftan rakamların ortaya koyduğu bir kısım gerçeklerle övünebiliriz, övünmeliyiz ama o rakamlar derinde dipte daha neyi ifade ediyor bir de ona bakmamız gerekecektir.''
-''Bilgiyi kendimiz üretmeliyiz''
TBMM Başkanı Çiçek, üniversitelerin bilgi üreten yerler olduğunu, bilgi üretilmiyorsa, başkasının ortaya koyduğu bilgiden istifade edilerek fazla bir mesafe kaydedilemeyeceğini dile getirdi.
Bu durumda enerjinin, gücün, kazanılanların bir başka ürettiği bilginin satın alınmasına harcanacağını buna da gücün yetmeyeceğini bildiren Çiçek, şunları söyledi:
''Bizatihi bilgiyi kendimiz üretmemiz lazım. Kendimiz üreteceğiz, kendimiz bunları hayata intikal ettireceğiz ki, rekabet dünyasında sıramız yükselsin. 17. sıradan 7. sıraya gelebilmek için üniversiteler bu manada en sorumlu kuruluşlardır. Dolayısıyla en yüce hedeften sorumlu olanlar kendileri sorunlu kuruluş haline gelmemelidir. Bunu bilhassa yaşadığımız şartlar, yaşadığımız çevrelerin bize telkin ettiği durumlar. Bunun altını özellikle çiziyorum. Sorumlu kuruluşlar, sorunlu kuruluşlar olmamalıdır. Tabii biz gençlerimizi ilköğretimden itibaren eğitimcilerimize teslim ediyoruz. Üniversiteye hatta üniversite üstü lisans üstü çalışmaları da hesaba katarsak demek ki 4-5 yaşından itibaren 30 yaşına gelinceye kadar en azından bir eğitim sürecinden geçiyor. Şimdi gençlerimizde ne eksiklik görüyorsak aslında bu bizim eksikliğimizdir, eğitim kurumlarımızın eksikliğidir.
Neyi verebiliyorsak gençlerimiz onu anlıyor. Ne verdiğimize iyi bakmak lazım. Bir taraftan bilimsel düşünceyi kendilerine aktaracağız. En son bilgiyi, en son teknolojiyi bunları öğrenecekler. Bilim adına, teknoloji adına, sanat adına estetik adına ne varsa buralarda öğrenecek. Ama üniversitelerimiz aynı zamanda ayrı bir galakside yaşamıyor. Bir toplumun parçası, toplumun kaynaklarını, milletin kaynaklarını kullanıyor. Bir üniversitenin o ülkeye faydalı olup olmadığının en bariz göstergesi, milletiyle doku uyuşmazlığı olmamalıdır. Milletine sırtını çeviren, milletin değerlerine sırtını çeviren, milletin tarihini yok sayan, kültürünü yok sayan kompleksli kurumların bu ülkeye verebileceği hiçbir şey yok. Onun için madem bu kadar sorumluluk taşıyor, bu kadar önemsiyoruz, bu kadar yüceltiyoruz, o içinden çıktığı topluma sırtını dönmemeli, onunla arasında hiçbir konuda doku uyuşmazlığı olmamalıdır.''
Çiçek, milletin hiçbir zaman üniversiteleri tarafından küçümsenmemesi gerektiğini vurguladı. Milletin hepsinin üniversite eğitimi olmadığını, belki birçoğunun lise eğitimi de olmadığını, doktorası ve masteri olmadığını ancak ''bu milletin irfanı, basireti, feraseti'' olduğunu vurguladı.
-''Bütün mesele gömleğin ilk düğmesini doğru iliklemek''-
Siyasetle uğraşan birisi olarak siyaset bilimi, onun terminolojisiyle ilgili birçok kitap okuduğunu, yıllar önce eski görevi sırasında Kastamonu'nun bir ilçesine gittiğini ve ülke meselelerini konuştuklarını ifade eden Çiçek, şöyle konuştu:
''Uzun uzun bir şeyleri anlatmaya çalışıyoruz. Türkiye'nin böyle meseleleri var, şöyle sorunları var, şöyle olacak, böyle olacak...Oradan yaşlı bir zat kalktı bana dedi ki; 'evladım bütün mesele gömleğin ilk düğmesini doğru iliklemektir. Eğer siz gömleğin ilk düğmesini doğru ilikleyemezseniz ondan sonraki düğmeler de bir tarafa gider, yakası paçası da bir tarafa gider'. Valla o günden beri siyaset nedir diye sorulduğunda, gömleğin ilk düğmesini doğru iliklemektir dedim. Hadi bunun okuttuğunuz kitaplarda yerini bulun. İşte bu Anadolu insanının ferasetidir. Belki 5 ciltlik, 10 ciltlik, 50 ciltlik kitaptan özümseyeceğiniz bir temel kuralı ortaya koyuyor. O halde yaşadığımız hayatta gömleğin ilk düğmesi nedir dersek eğitim ve öğretimdir, iyi yapılmak, iyi verilmek kaydıyla. Onun için üniversitelerimiz bu manada önemli bir sorumluluğumuz taşıyor.
Üniversiteler sadece bilgi verilen yerler değildir. Bu gençler, bugün burada kendilerinden çok şey beklediğimiz gençlerimiz sizin verdiğimiz bu bilgileri başka ülkelerden de alabilir. Tıp fakültesinde okuyorsa anatomiyi Fransa'da da okuyabilir. Ama bir şeyi orada öğrenemez; kendi gibi olmak. Kendini bulmak, kendisi olmak, yani bizden birisi olmak, içimizden birisi olmak. Bu millete mensup olmaktan dolayı gurur duyan insan olmayı ancak biz buralarda daha rahat öğretebiliriz. Önemli olan budur. Elbette bizim insanımız Çaykovski dinler, Mozart'a ilgi duyabilir ama Dede Efendi denildiği zaman, Abdulkadir Meraki denildiği zaman, 'ya bunlar da neyin nesi' diye bakıyorsa bunun sorumluluğu onları eğitenlerdedir, onları öğretenlerdedir. Elbette Mozart'a ilgi duyacak, Balzac'ı bilecek, Victor Hugo'yu bilecek, konuşmalarını onlardan atıf yapabilecek ama Divan-ı Lugat'ı Türk, Kaşgarlı Mahmut, Mehmet Akif'i biliyoruz İstiklal Marşı'ndan dolayı çok şükür. Yahya Kemal'i de biliyoruz. Diyelim ki Ahmet Hamdi Tanpınar. Üniversitelerimiz, kendimizi bilme, kendimizi bulma, kendimiz gibi olma noktasında bir sorumluluk taşıdığının farkında olmalıdır. Sadece ödenek eksikliği şu eksik bu eksik. Üniversiteler sadece bilgi üreten, bilgiyi hayata aktaran kuruluşlar olmanın ötesinde kuşaklar arasındaki kültür aktarımını sağlayan en temel kurumlarımızın başında geliyor.''
Çiçek, cehaletin esaretten de beter olduğunu, diploması olan ancak kendi kültüründen haberi olmayan nesil yetiştirilmesi halinde bunun hesabının millete verilemeyeceğini vurguladı.
TBMM Başkanı Cemil Çiçek, ''Allah rahmet eylesin. Ben rahmetli Özal ile tanışmasaydım, bugün hala sağ yumruğu kaldıran adam olurdum. El sıkmayı ben ondan öğrendim'' dedi.
Çiçek, Gazikent Üniversitesi 2011-2012 akademik yılı açılışındaki konuşmasında, bağımsızlığın sadece şekli olmadığını, kültürle, sanayiyle, beyinle ve zihinle bağımsız olmak gerektiğini belirtti.
Bağımsız olmama adına milletin gençlerinin birbirine düşürüldüğünü dile getiren Çiçek, ''Bugün burada ön sırada oturan arkadaşlarımız, klasik tabirle 68 kuşağı yani soğuk savaşın en acımasızca bizi birbirine düşürdüğü dönemin insanlarıyız. O dönem üniversitedeyiz. Türkiye soğuk savaşın en yoğun şekilde devam ettiği ülkelerin başında geliyor. Birbirimize düşürdüler, sağcıyız, solcuyuz. Allah rahmet eylesin. Ben rahmetli Özal ile tanışmasaydım, bugün hala sağ yumruğu kaldıran adam olurdum. El sıkmayı ben ondan öğrendim. Şimdi yumruk sıkacak gençlere değil, el sıkacak insanlara ihtiyaç var'' dedi.
Çiçek, şöyle konuştu:
''Bugün anayasa da yapılacaksa, adam gibi bir gelişme kaydedeceksek, yozlaşmadan, yabancılaşmadan çağdaşlaşacaksak, birbirimizin elini sıkmaya, birbirimizle kucaklaşmaya...Şimdi herkes yeni bir anayasadan bahsediyor. Anayasa için de böyle bir ortama ihtiyaç var. Tüfek menzilinde anayasa yapılamaz. Kavga ortamında anayasa yapılamaz. Barış ortamında, huzur ortamında, birbirimizi anlayabildiğimiz ortamda anayasa yapılabilir. Onun için bu coğrafyada inşa ettiğimiz medeniyetin evveliyatına baktığımızda çok ciddi kültür hareketleri olmuş, çok ciddi farklı fikir hareketleri olmuş. Bir zata, gelip sormuşlar bu işin önderi olan birisine, kimdir o mesela... Anadolu'daki insanların çoğu Hanefi mezhebinden deriz. biz Hanefiyiz, Şafi olanlarımız var, başkaları var onlardan birisine gidip sormuşlar. Bak filanca zat böyle böyle diyor ne diyorsunuz deyince, söylediği cümle şudur; 'benim söylediğim doğrudur ama onun söylediğinin de doğru olma ihtimali vardır.
Yani bir ön yargıyla, benimki doğru onunki yanlıştır deyip silip atmıyor. Benimki doğru şu gerekçelerle ama siz onu da dinleyin, onu da dikkate alın, ona da kulak kesilin. Onu da siz kendi beyninizde kendi dimağınızda bir analiz konusu yapın. Onun söylediğinin de doğru olma ihtimali vardır. Eğer gelecek inşa edeceksek, Türkiye'ye hakim olması gereken, siyasetine de üniversitesine de, toplum hayatımızda da hakim olması gereken husus ön yargılardan uzak, hepimizin bu ülkenin vatandaşı olduğumuzun farkında olarak, bunun gururunu duyarak, bunun sorumluluğunu taşıyarak, kime karşı önce tarihimize karşı, milletimize karşı ve gelecek nesillere karşı bunun farkında olarak bir gelecek inşa edebiliriz. Sizi temin ederek ifade edebilirim ve inanarak söylüyorum ki dünyada hiçbir milletin geleceği bizimki kadar garanti değildir eğer bunun şartlarını yerine getirebilirsek. Bunun tecrübesi var, birikimi var, bunun kültür altyapısı var, inanç altyapısı var ve devlet olarak de tecrübemiz var. Yeter ki, bunların hepsini bir araya koyup yeni bir şey ortaya koyalım. Değilse geçmişin zaferleriyle, geçmişin hatıralarıyla övünmek bizim hakkımız da değil haddimiz de değil. Her nesil kendi döneminde bir şey ortaya koyabilmelidir.''
-''Başkasının değirmenine su taşıyacak kavga''-
Çiçek, bir gecede 70 kadırgayı Haliç sırtlarından indirip o muhteşem zaferi gerçekleştiren, kahramanlarla, komutanlarla, askerlerle, sultanlarla övünüldüğünü, ancak bir deprem olduğunda 7 günde 7 dozeri deprem bölgesine indiremeyenlerin bir şeyle övünmeye hakkı olmadığını, oturup nerede yanlış ve eksik olduğunun gözden geçirilmesi gerektiğini kaydetti.
1947 doğumlu olduğunu, aklı erdiği günden beri bir kutuplaşma, bir kamplaşma olduğunu ifade eden Çiçek, şunları anlattı:
''Önce ilerici gerici dedi, 15 yılımızı yedi. Şimdi geriye bakıyorum, kim ilerici, kim gerici, neye göre ilerici dedik, neye göre gerici dedik. Eğer birisi ceketi şöyle giyiyorsa ilerici oldu, öbürü gömleği giyiyorsa gerici oldu. 15 yıl bu ülkenin gençlerini bu kavgayla meşgul ettik. Ondan sonra geldik 66'da girdim üniversiteye. Biz kitapla, defterle geldik, okuyacağız diye geldik. Ailemizin okuyan bir iki kişisinden biriyiz hepimiz. Bir sene zar zor üniversiteye gittik. Sonra birileri ellerimize birer sopa tutuşturdu. Kim kimi, Ahmet ile Mehmet kavga ediyor, hepsi bu ülkenin çocuğu, hepsi bu ülkenin insanı. Sonra geriye dönüp baktığımızda bizi kavgaya tutuşturanları ne yanımızda gördük ne arkamızda gördük, kaybolup gittiler.
O bitti bu defa şimdi yaşadığımız hepimizin yüreğini yakan... ama şuna kesinlikle inanıyorum ki başkasının değirmenine su taşıyacak olan bir kavgayı Türkiye sürdürüyor. Şehitlerimizi rahmetle anıyoruz. Gazilerimizi minnetle, şükranla anıyoruz. Onlar sayesinde biz burada varız ve bu konuşmaları yapıyoruz. Geriye dönüp bakın bu kavga kimin işine yarıyor. Ne Hasan'ın işine ne Haso'nun işine yarıyor. Kimsenin işine yaramıyor. Onun arkasındakilerine bir bakmak lazım. Elin oğlu aklı veriyor ekmeği vermiyor. Bu ata sözüdür. Elin oğlu aklı verir ekmeği vermez. Aklı verirler, silah verirler, mühimmat verirler, eğitirler kamplarında patlayıcı verirler, sonra da git kendi insanını öldür derler. Öldürdüğün kim, sözüm ona hukukunu korumaya çalıştığın adam. 2 yaşındaki çocuk, hamile kadın, eli öpülesi yaşlı insan, kim senden, senin parçan. Sana aklı veren kim? Onlar uzaklarda. İşin bu noktasında üniversitelere çok önemli görevler düşüyor. Şimdi biz bu gerçeği kendi insanımıza anlatamazsak. Nasıl atacağız, evvela halkın içine giderek.''
-Güzel bir yol haritası, güzel bir gelecek''-
Çiçek, aradan zaman geçip geriye dönüp baktıklarında, havaalanında kendisinin bakan o arkadaşlarının kendilerini karşılamaya geldiklerinde kendi kendilerine, ''biz o zaman niye kavga ettik?'' diye sorduklarını ifade etti.
''Sen o zaman her şeyi devletleştiriyordun, ben de millileştiriyordum'' diyen Çiçek, o zamanın sloganın bu olduğunu dile getirerek, şunları anlattı:
''Sol görüşlü arkadaşlar her şeyi devletleştirerek bu ülkenin sorununa çözüm bulmaya çalışıyordu, biz de her şeyi millileştirerek bu ülkenin sorununa çözüm bulmaya çalışıyorduk. Gider vatandaşa anlatırdık, devletleşmeyi istiyorsa onları iktidara getirir, bizimki gibi düşünenler varsa bizi iktidara getirir. Bu kavgada o dönem 5 bin kişi hayatını kaybetti, 70 bin kişi cezaevlerinde süründü, sakat kalanlar oldu, sene kayıpları oldu, bir nesli mahvettik biz. Onun için sevgili gençler, bizler sizler için belki pozitif değerler koyma adına çok iyi örnekler olamadık ama hiç olmazsa siz bizim yaşadıklarımızı yaşamayın. Bizim yaşadığımız tecrübeler, sizin için ders olsun. Unutmayın ki insanların, ülkelerin geleceğini yaşanmış tecrübeler tayin edeler. Dolayısıyla bu tecrübeler bilgi kaynağı, bir yol haritasıdır. İnanıyorum ve ümit ederim ki üniversitelerimiz bütün bu tecrübelerden yola çıkarak milletimize güzel bir yol haritası, güzel bir gelecek tayin eder. Bu düşünceler ve inançla yeni yıl hepinize hayırlı olsun.''
Bu arada özel bir okulun 8. sınıf öğrencisi Muammer Alhan Babat, Cemil Çiçek'e çiçek verdi.
Yeni anayasa oluşturulma çabalarına ülke genelindeki bütün okulların okul öğrenci meclislerinin de katkıda bulunması gerektiğini, çocuk haklarıyla ilgili konularda oluşturulacak komisyonlarda öğrencilerin de yer almasının önemi olduğunu belirten Babat, Cemil Çiçek'e bu isteklerini belirten bir dilekçe verdi.
Öğrenci ayrıca 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı'nda TBMM'ye gitmek istediğini belirtti.
TBMM Başkanı Cemil Çiçek ise Vali Erdal Ata'ya, öğrencinin 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı'nda kendi koltuğuna oturmasını sağlaması için talimat verdi.
Öğrencinin anayasayla ilgili görüşlerini önemsediğini dile getiren Çiçek, Babat'tan, görüşlerini açılacak internet sayfasında da dile getirmesini istedi.
Haber Kaynağı : Haber7.com
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.