Mimar Sinan'ın mirası, Muhteşem Süleymaniye
Süleymaniye, Mimar Sinan’ın Şükrettiği sevgiliye gönderilen minnet mesajıdır. Mermere ilmek ilmek işlediği sonsuz aşkıdır. Güzin Osmancık yazdı.
Her ne kadar biz onu Süleymaniye diye bilsek te, halk ona “Sonsuza kadar ebeden kalacak cami” der.
O nasıl bir heybet, o nasıl bir kubbedir ki haşmetinden görenleri hayrete düşürür.
O, kubbesi ile vahdeti, bütünü ile tevhidi, eserleri ile dünyaya mesajını ileten bir mimari anlatan muhteşem Süleymaniye’dir.
Sinan’ın İstanbul’un göbeğine attığı imzadır Süleymaniye. İstanbul’un kalbine mıh gibi çakılmış, emsalsiz bir ibadethane.
Göğün kubbelerini kucakladığı ve yerden fışkırırcasına göğe yönelen minareleri ile insana hep secdeyi hatırlatır. Gözlerin şahadet ettiği bu görüntü, Sinan’ın dünyaya anlatmak istediği ilahi aşkıdır aslında. İçinde kök salmış, çılgınca bir tutkunun taştaki tezahürüdür bu aşk.
Kanuni Sultan Süleyman Han, padişahlığı sırasında bir eser bırakmak ister ki, bu eser aynı zamanda Devleti Osmaniye’nin güç simgesi olsun. Devletin gücünü ve kudretini bütün dünyaya duyursun. Bunun için tek bir isim vardır akıllarda. Mimari dehası ile ünlenen Sinan usta. Huzura çağrılan Sinan usta böyle bir külliyenin oldukça maliyetli olacağını, bunun için hiçbir harcamadan kaçınılmayacağını ve ülkenin en değerli sanatkarları ile çalışabileceğini söyler.
Külliyenin oturtulacağı mekân onun için çok önemlidir. Çünkü adına Süleymaniye denilen bu külliye İstanbul’un kalbine vurulacak bir mühür olacaktır. İstanbul’un siluetini değiştirecek, güzelliğine güzellik katacaktır. Şehr-i İstanbul’un en güzel tepesine yerleştirilecek emsalsiz bir sanat eseri olmalıdır. Nitekim İstanbul’un 3. tepesi olan Sur içindeki Vefa tepesi en uygun yer olarak seçilir.
1551 yılında Kanuni Sultan Süleyman’ın onayı ile külliyenin yapımına başlanır.
Önce caminin yapılacağı alan düzlenir ve inşaat için kullanılacak bütün taşlar ve mermerler toprak üzerine bırakılarak zeminin oturması için beklenir. Bu sebepten dolayı Sinan, caminin yapımını geciktirdiği içi Sultan tarafından defalarca sert ihtarlar alır. Ama Sinan usta buna hiç aldırış etmez. O öyle bir eser vermelidir ki o eser ile hem Padişahı Süleyman’ın ismi her dem anılsın hem kendi, kendi ile yarışsın, hem de sonsuza kadar ebeden kalan bir eser olsun.
Ve nihayet 7 yıl sonra 15 Ekim 1558 yılında caminin yapımını tamamlayarak anahtarlarını Sultana teslim eder. Saray erkanı ve devletin ileri gelenleri ve de halkın katılımı ile Fetih Suresi okunarak cami açılır.
Külliye, Rabi Medresesi, Salis Medresesi, Evvel Medresesi, Sani Medresesi, Tıp Medresesi, Kanuni Sultan Süleyman Türbesi, Hürrem Sultan Türbesi, Türbedar odası, Darüşşifa, Darüzziyafe, Darülhadis Medresesi, Tabhane, Mimar Sinan Türbesi ve hamam olmak üzere 15 bölümden oluşan bu külliye, halkın ihtiyacı olan her şeye cevap vermektedir. Külliyenin kalbi ise Bin Kubbeli Süleymaniye Camisidir. Külliyeye giriş, farklı isimlerdeki 11 kapıdan yapılmaktadır. Ayrıca Çarşı, Sıbyan Mektebi ve Kütüphane de külliye ye dahildir. Tabhane’nin altına yapılan sarnıç ile bütün yağmur sularını toplayarak temellerin zarar görmesini de önlemiştir.
Muhteşem Sinan’ın en büyük eserlerinden biridir Süleymaniye. Her ne kadar çıraklık eseri dense de bu külliye ile mimarinin zirvesine çıkmıştır.
Süleymaniye’yi bu kadar önemli kılan özellik nedir? Günümüzde dahi mimarları hayrete düşüren tekniği ile Sinan bütün matematiksel kuralları altüst etmiştir.
Caminin yapımı oldukça maliyetli olup, tam tamına 3.200 kilo altın kullanılmıştır. İmparatorluğun dört bir yanından gelen ustalar, çıraklar ve işçiler ile cami inşaatında tam 3.523 işçi çalışır. Ayrıca hassa mimarlar ocağından, acemi oğlanlar, kapıkulu ocaklarında gönüllü çalışanların sayısı bile belli değildir. (Tarihçi Peçeviye’nin anıları) Mihrabın iki yanındaki pencerelerde çini madalyonlarda Fetih Suresi, caminin ana kubbesinde ise Nur Suresi yazılıdır. Camideki yazılar, meşhur hattat Ahmed Karahisari, Şemseddin Efendi ve talebesi Hasan Çelebi tarafından yazılmıştır. Daha sonradan Kazasker Mustafa Efendi de hatlara bazı ilaveler yapmıştır.
Sinan’ın en büyük özelliklerinden biri, eserlerinde dış ve iç mekân olarak farklı iki üslup kullanmasıdır. Dışı zahiri temsil etmiş olup, olabildiğince sade ve heybetlidir. Batınide ise iç mekânı bir dantel gibi işleyerek tezyin eder. Afak ve enfüsi olgusunu mimariye taşır. Afakta oldukça sade ve gösterişten uzak, enfüside ise alabildiğince süslü.
Muhteşem Sinan’ın İstanbul’a en büyük eseridir Süleymaniye. Gerek çözülmeyen sırları gerek mimaride kullandığı tekniği ile görenleri adeta büyüler. Osmanlı mimarisi bir sembol mimarisidir. Her şey her parça mutlaka bir sembolü remz eder. Özellikle Sinan’ın hayatında pergelin çok önemli bir yeri vardır. Süleymaniye’nin oturtulduğu mekân da iki yolun kesiştiği pergel misali bir alana yerleştirilmiştir. Kendi kabri de özellik ile pergel şeklinde yapılmıştır.
Sinan’ın Süleymaniye de uyguladığı teknik bugüne kadar hiç uygulanmamış, denenmemiş bir tekniktir. Özellikle kubbede çok farklı bir kütle tarzı kullanır. Kubbeye yarım küre şekli değil, yumurta kabuğu eğimi vermiştir. Bunun sebebi ise bütün sesi kubbenin tepesinde toplayıp inanılmaz bir akustiğe ulaşmaktır. Nitekim Süleymaniye’deki akustik hiçbir ibadethanede mevcut değildir. Kubbede ki akustik sırrı bugün dahi çözülememiştir.
53 metre yükseklikte ve 26.5 metre yarı çapındaki kubbe 30 ar tonluk 4 fil ayağı ile desteklenir. 4 fil ayağı 4 halifeyi simgeler. Ölçüleri birbirinden farklı 4 minare ise fetihten sonra 4. Padişah olan Kanuni Süleyman’ı sembolize eder. Camideki 10 şerefe ise Osmanlının onuncu Sultanı olan yine Kanuni Sultan Süleyman’dır. İhtişamlı tek kubbe Vahdet akidesi, yani Tekliktir. Caminin etrafında ki U şeklindeki bin kubbe ise tevhittir. Bu sebepten bu camii “Bin Kubbeli Cami” olarak da adlandırılır.
Sinan eserlerinde öylesine ince hesaplar yapmıştır ki, bu sistem ile koyduğu hiçbir parçanın değişmesine veya yeni bir ilave yapılmasına izin vermez.
Sinan konusunda uzman olan mimar Vahit Okumuş cami içine yapılan ayakkabılıkların, değiştirilen avizelerin dahi bütün matematiksel hesapları değiştireceğini ve akustiği bozacağını söyler.
Sinan’ın kalfalık eseri olarak kabul edilen, emsalleri ile mukayese edilemeyen bu külliyede Sinan aslında kendisi ile yarışmıştır. Ta ki Edirne de yaptığı Selimiye Camisine kadar. Selimiye’de ulaşabileceği en son noktaya ulaşmıştır ki, artık onu kendi dahi bir daha geçemeyecektir.
Mimar Sinan Süleymaniye ile Yaradan’ına layık olmanın onurlu mücadelesini vermiş, yüreğindeki büyük aşkını taşa bir dantel gibi işleyerek Süleymaniye’yi inşa etmiştir. (1558 )
Süleymaniye, Mimar Sinan’ın Şükrettiği sevgiliye gönderilen minnet mesajıdır. Mermere ilmek ilmek işlediği sonsuz aşkıdır.
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.