Akşener’in konuşması şöyle:
Geçtiğimiz hafta tütün üreticilerini zora sokan düzenleme ile ilgili iktidarı uyardık. Bu düzenlemeyi erteleyin dedik nitekim 6 ay edildi. Ama bu adıma rağmen protesto eden 16 kişi gözaltına alındı. Aralarından 10’u tutuklanıp cezaevine gönderildi. İktidar yanlışı görüyor, yasağı erteliyor. Bu durumda o üretici kardeşlerimiz bir yanlışı protesto etmiş oluyor. Aramızdaki hukukçular herhalde bu tavrı görünce saçını başını yoluyordur. Yanlışı görüp itiraz edenler tutuklandı. Buna rağmen bu insanlar evlerinden alınıp cezaevine gönderiyorlar. Böyle şirazesinden çıkmış bir kafa olabilir mi? Erdoğan’a sesleniyorum böyle devlet yönetilmez.
FETÖ’nün siyasi ayağını araştıralım diye verdiğimiz önergelere “hayır” dediler. Üstüne bize çamur attılar.
“ERDOĞAN TÜRKİYE’Yİ TESLİM ALDIĞINI SANIYOR”
Erdoğan bu devleti teslim aldığını sanıyor. Seçimi kaybedince de teslim edeceğini düşünüyor. İktidar olmak milletin verdiği yetkidir. Teslim edilmez devredilir. Millet sandıkta kararı koyar. Hiçbir güç bu kararın üzerinde değildir. Sen ve küçük ortağın hatta minik ortağın beğenseniz de beğenmeseniz de demokrasilerde esas olan milletin iradesi ve milletin kararıdır.. Eğer aklınızdan başka şeyler geçiyorsa yakın tarihe bak. Millet iradesinin önünde kimsenin duramadığını görürsün. Sayın Erdoğan günü geldiğinde Türkiye’yi kimin yöneteceğine sen değil milletimiz karar verecek. Ve o karar verildiğinde aynı senden öncekiler gibi yapılması gerekeni yapacak ve elinde çiçeklerle iktidarı devredip, senden sonra gelene görevinden başarılar dileyeceksin. Rahmetli Ecevit’in sizlere yaptığı gibi. Bu iş bu kadar basit, bunu böyle bil, aklını da başına al.
“YAYLALAR RANT ALANI DEĞİL YÖRÜKLERİNDİR”
Irmağının akışına ölürüm derken o ırmağın da akmasını sağlamalıyız. Doğamıza kültürümüze çocuklarımıza sahip çıkmalıyız. Kültürel mirasımızı ısrarla yok ediyoruz. Buradan yörük kardeşlerime seslenmek istiyorum, size hak ettiğiniz değeri göstereceğiz. Afyon’da dinleme imkanı bulduğun sarı keçelilerin durumu buna çok açık bir örnek maalesef 20 göçebe ailenin yolculuğunu bile düzenlemekten aciz bir çapsız yönetim anlayışıyla karşı karşıyayız. İşin en acı kısmı da yörüklüğün egemen yurdu Anadolu iken İtalya, Yunanistan ve Avusturya kendi ülkelerindeki konar göçerlik kültürünü UNESCO’nun somut olmayan kültürel miras listesine eklettiler. Biz ne yaptık? Maalesef 2008’den beri olan biteni ancak seyrediyoruz. Türkiye 2008 yılında müracaat etmesine rağmen yörüklerimiz bu listeye hâlâ girebilmiş değiliz. El oğlu kendi kültürünü yaşatmaya çalışırken biz binlerce yıl önce atalarımızın gördüğü gerçeği bile göremiyoruz. Böyle köklü bir kültürel mirasımızı ısrarla yok ediyoruz. Anadolu’nun otlakları, yaylaları mera hayvancılığı için çok uygundur. Bulanık’tan Yüksekova’ya Antalya’dan Muğla’ya küçük baş hayvan sürülerinin dolaştığı yaylacılığın kadim üretim biçimi olduğu muazzam bir coğrafyadır. Ama görüyoruz ki Sayın Erdoğan ve ortakları hâlâ meselenin farkında değil. Buradan yörük kardeşlerime sesleniyorum. İlk sandıkta yetkiyi alıp size hak ettiğiniz değeri göstereceğiz. İşe önce 13 yıl önce NESCO’ya yapılan başvuruyu sonuçlandırarak başlayacağız. Sonra yaylak kışlak ve otlakların konuşlanma alanlarını kırsal turizm bölgesi lan edeceğiz. Haftalık periyotlar halinde sürdüreceğiz. Sayın Erdoğan yaylalar rant devşirilecek araziler değildir. maden açılacak yerler değildir. Yaylalar Yörüklerindir Türkmenlerindir keçilerin koyunlarındır. senin işin onları yaşatmaktır. sen onlara sırt dönsen de biz geldiğimizde onlar için ne gerekiyorsa yapacağız.
“YAKLAŞIK 25 MİLYON VATANDAŞIMIZ KURBAN DIŞINDA ET TÜKETMİYOR”
“Söz hayvancılıktan açılmışken, bir noktaya daha dikkatinizi çekmek istiyorum. Biliyorsunuz, mübarek Kurban Bayramı yaklaşıyor. Her yıl, kurban ibadetimiz dolayısıyla ülkemizde, yaklaşık 900 bin büyükbaş, 3 milyona yakın da küçükbaş hayvan kesiliyor. Yani aslında, ülkemizde bir yıl içinde kesilen, toplam küçükbaş hayvanın yarısı, büyükbaş hayvanın da dörtte biri, kurban için kesiliyor. Böylece, yaklaşık 325 bin ton karkas et, tüketime sunulmuş oluyor.
Bu ne demek biliyor musunuz? Toplam yıllık et tüketimimizin, yaklaşık dörtte biri kurban ibadetimiz üzerinden sağlanıyor demek. Yani, yaklaşık 25 milyon vatandaşımız, kurban eti dışında, et tüketemiyor demek. Nitekim, ilçe ziyaretlerimizde vatandaşlarımızla dertleşirken, “Ayda kaç kilo et alıyorsunuz?” diye sorduğumda sıklıkla aldığım cevap, ‘kurbandan kurbana’ oluyor. Türkiye artık maalesef kasaptan 5 liralık kıyma, yarım kilo çorbalık tavuk kırpıntısı alan bir ülke haline geldi.
ET VE SÜT KURUMUNA ÇAĞRI
İşte o nedenle; Tam da bu hazin tablodan yola çıkarak, Kurban Bayramı’na özel bazı önerilerimiz var: Bu bağlamda, ilk olarak, Et ve Süt Kurumu’na seslenmek istiyorum; Hem büyükbaş, hem de küçükbaşlar için, Kurban Bayramı dönemine özel, ‘karkas kesim referans fiyatı’ ilan edin. Bu fiyattan, üreticinin elinde kalan hayvanları, satın alacağınızı taahhüt edin. Yapabilirseniz peşin ödeyin, yok yapamazsanız, yüzde 25 avans ödeyin Kalanı için de, aylık bazda bir ödeme planı oluşturun.”
BÜYÜKŞEHİR BELEDİYELERİNE ÇAĞRI
“İkinci çağrım ise, başta Millet İttifakı belediyeleri olmak üzere tüm Büyükşehir ve İl Belediyelerine: Şehrinizde misafir ettiğiniz besicilere, ve hayvanlara gereken konforu sağlayın. Kaba ve karma yem yardımı yapın. Besicilerden alınan ücretleri ve sağlanan gelirleri, asgari seviyede tutun. Et ve Süt Kurumu devreye girmezse, siz devreye girin ve elde kalan hayvanları satın alın. İhtiyaç sahiplerine ve gıda yardımı yaptığınız vatandaşlarımıza buradan üretilecek etleri, taze ya da işlenmiş olarak dağıtın. Bu, hem zorluk çeken vatandaşlarımız için, önemli bir hizmet olur hem de yüzbinlerce vatandaşımızın, ekmek yediği bir sektöre, can suyu olur. Sağduyu sahibi tüm Belediye Başkanlarımızın, bu çağrımıza destek vereceklerine ve mübarek kurban bayramında, milletimiz için böyle hayırlı bir adımı, hep birlikte atacağımıza, yürekten inanıyorum.”
İKTİDARA FINDIK ÇAĞRISI
“Hayvancılıktaki durum böyleyken, tarımda durum farklı mı? Maalesef değil. Yabancı ülkelerin çiftçilerini zengin etmeyi kendisi için adeta görev sayan, Tarım Bakanı ile patronu zenginliklerimizin peşkeş çekilmesine, ısrarla ve inatla seyirci kalıyor. Aziz milletim; Hayvancılıktaki durum böyleyken, tarımda durum farklı mı? Maalesef değil. Yabancı ülkelerin çiftçilerini zengin etmeyi kendisi için adeta görev sayan, Tarım Bakanı ile patronu zenginliklerimizin peşkeş çekilmesine, ısrarla ve inatla seyirci kalıyor. Fındıktaki hikâye, yıllardır aynıdır. Önce, ‘Bu sene çok fazla üretim var, rekolte yüksek’ denir. Sonra, ‘Dünyada fındık tarımı gelişiyor, biz ürünümüzü satamayacağız’ denir. Sonra, aslında olmayan, sanal, Hamburg Fındık Borsası’ndan bahsedilir. ‘Fındık Borsası Karadeniz’de olacak, o borsa buraya gelecek’ denir. Arkasından, ‘FİSKOBİRLİK nerede, ne oldu?’ denir. ‘Depolama imkânı yok, depo yok, alıcıların depoları dolu, almayacaklar.” denir. “Lisanslı depoculuk geliştirilecek’ denir. İşte bütün bu karmaşa içinde, bir fiyat açıklanır ve üreticinin ürünü elinden alınıverir. Sonra ne olur? Götürülür ve yabancılara teslim edilir. İşte bu yüzden, yıllardır, fındık ihracat gelirimiz, 1 buçuk ile 2 buçuk milyar dolar arasında, gidip gelir. Yani, 17 milyar liralık üründen, yaklaşık 15-16 milyarlık ihracat yaparız. Oluşturduğumuz bütün ihracat katma değeri, işte bu kadar olur. Yani sıfır olur. İşte size, Ak Parti iktidarının, tarımdaki akıl dolu ihracat vizyonu…”
“SENİN EKİBİN YAN GELİP YATARKEN BİZİM EKİBİMİZ ÇALIŞTI”
“Buradan Sayın Erdoğan’a seslenmek istiyorum; Taban fiyatı açıklamakta gecikilirse, üreticinin kaybı büyük olur. Ziraat Odalarımızın yaptığı hesaplamalara göre, 2021 yılı için, fındığın kilo başına maliyeti, 22 lira 85 kuruş. Senin ekibin yan gelip yattığı için, mecburen benim uzman arkadaşlarım oturdu çalıştı. Artan maliyetleri, dolar kurunu, refah payını, enflasyonu, ve de en önemlisi, bu yıl dünyadaki rekolte düşüşünü göz önüne aldığımızda, bu yıl için, kilo başına 35 lira uygun olacaktır. 35 liralık fiyat, hem hareketlenecek piyasaların hem emeğin hem de bu alanda dünya devi olmanın hakkıdır.”
“KARADENİZ’İN OĞLUYSAN FINDIK ÜRETİCİLERİNE SAHİP ÇIK”
“Sayın Erdoğan; Rizelilik, kürsülerden üfürmekle olmaz. Rizelilik, Karadenizli fındık üreticisini, yabancı şirketlere ezdirmeyerek olur. Eğer, her fırsatta söylediğin gibi, gerçekten Karadeniz’in oğluysan, o zaman bu sefer yabancı lobilerin elemanlarını bu işten uzak tut ve fındık üreticilerimize sahip çık Eğer sen sahip çıkmazsan, ilk sandıkta biz gelip gerekeni yapacağız. Bunu da böyle bilesin”
“ERDOĞAN ÇİN KOMÜNİST PARTİSİNE ŞİRİNLİK YAPIYOR”
“Sayın Erdoğan bu sıralar Çin Komünist Partisi’ne şirin görünmeye çalışmakla meşgul. Kendisi, ÇKP’nin, 100’üncü kuruluş yıl dönümü için yeni kankası, Şi Cinping’i arayıp, pamuk gibi, yumuşacık mesajlar vermiş. Yalnız yanlış olmasın, Türkiye’dekini değil, orijinalini aramış. Peki görüşmede neler var? Mesela, ilişkileri ilerletme arzusu var. Mesela, Çin politikalarına tam destek var. Bol miktarda takdir var, teşekkür var, övgü var. Peki Uygur’lara yapılan soykırıma dair bir şey var mı? Yok. Peki evlerinden alınan erkeklerin köle kamplara yerleştirildiği, ucuz işçi olarak çalıştırıldığı, evin oğlunun evden alınıp gönderildikten sonra o evlere Çinli erkeklerin yerleştirildiği ve o Müslüman Türk kardeşlerimizin Çinli erkeklerle yaşamak zorunda bırakılması konusunda bir şey var mı? Yok. Zihniyete bakar mısınız? Uygur kardeşlerimize, her türlü alçaklık yapılırken, Sayın Erdoğan, yapanların kuruluş yıl dönümünü kutlama peşinde. Dünya Uygur’lara sahip çıkarken Sayın Erdoğan, Çin’le ilişki geliştirme peşinde. Vicdanı olan herkes, Çin’in yaptığı soykırımı kınarken, Sayın Erdoğan paracıkların peşinde… Yazıklar olsun.”
“Sayın Erdoğan uçan Türkiye’ye ne olduğunu, Tunceli’ye anlat”
“Vatandaşımız artık her şeyin farkında. Bu iktidarın, kendisine verecek bir şey kalmadığını görüyor. Mesela, çay bahçesinde sohbet ettiğim bir kardeşim diyor ki; ‘Türkiye uçuyordu. Uçan Türkiye nerede kaldı? Uçan Türkiye’ye ne oldu? Biri bize anlatsın’ Sayın Erdoğan; O biri ben değilim, sensin sen! Hadi çık da anlat bakalım. Uçan Türkiye’ye ne olduğunu, Tunceli’ye anlat. Ama bu sefer masal anlatma, gerçekleri anlat. Anlat ki herkes anlasın. Kim uçmuş, kim uçmamış herkes öğrensin.
“Ya çıkacaksın, milletine olanı biteni anlatacaksın ya da tıpış tıpış gideceksin”
Mesela, besici bir kardeşim diyor ki; ‘Her sürü sahibinin en az 200 bin, 300 bin lira borcu var. Yayla kiraları ortada. Süt para etmiyor. Yün zaten boş. Et de para etmiyor. İktidarın buralara uğradığı yok. Onları bulup soramıyoruz. Bari size soralım, biz ne yapacağız?’ Anlat bakalım Sayın Erdoğan… Bunu da anlat. Ben milletimin ayağına gidiyorum, onların dertlerini, sorunlarını sana iletiyorum. Bu soruların muhatabı sensin. Anlat bakalım; Müteahhitlerin uçarken borç içinde yüzen insanımız ne yapsın? Danışmanların 5 maaş alırken 1100 lirayla ev geçindiren emeklimiz ne yapsın? Sen havuzlu saraylarında sefa sürerken işsiz kahvesinde, çaresiz bekleyen kardeşim ne yapsın? Ya çıkacaksın, milletine olanı biteni anlatacaksın ya da tutmadığın sözlerin, uçuruma sürüklediğin ekonominin ve anlattığın masalların hesabını sandıkta vereceksin. Ya anlatacaksın ya da tıpış tıpış gideceksin. Bu kadar basit.”
“MİLLETİMİZE YAMUK YAPTIRMAYACAĞIZ”
“Torba yasanın içine OHAL’in uzatılmasın dair bir madde kondu ayrıca da bir şey daha kondu. Onu da çok vahim bulduğumuzu ifade etmek isterim. O da kayyum atanmış şirketler var ya TMSF bunları uygun şartlarda bulup sattığında bu şirketler hem işlemeye devam ediyor, yöneticileri sahipleri gitmiş, o sattıkları geliri de Hazine’ye TMSF irat kaydediyor. Sayın Türkkan’ın uyarısı üzerine sizlerle paylaşıyorum. Eğer o madde olduğu gibi geçtiği takdirde TMSF’nin bu şirketleri satma görevi ortadan kalkıyor. Yan masanın böreği gibi bu şirketler ortadan kalkıp yok oluncaya kadar ağalar beyler abiler yiyip içip sıfıra indirinceye kadar TMSF’nin elinde kalacak. Bu iki konuya aşırı derecede dikkat etmenizi istiyorum. Bu konularla ilgili olarak milletimizi hem Meclis çatısı altında hem de diğer sivil alanlarda milletimizle beraber olduğunuz her alanda bilgilendirmede bulunmanızı ve uyarmanızı istiyorum. Bugün Güvenlik Politikaları Başkanımız Nuri Okutan OHAL maddeleriyle ilgili bir basın açıklaması yaptı. Arkadaşlarımız da bu konuda birlikte çalışacaklar. Bu konuyu gündemde tutuk, sayımız yeterli değil ama mümkünse seçmen desteği ile bu fikirlerinden bu kararlarından iktidarı vazgeçirtmenin yollarını bulmaya çalışacağız. Bu iki madde birer yamuktur. Yamuk yaptırmayacağız. Milletimize yamuk yaptırmayacağız.”
“BU YAPILANLARIN HESABINI MİLLETE VERİRSİN”
“Demokrasi, yönetenin değil, muhalefet edenin söz hakkının güvencesidir. Milletin hakkının, hukukunun, iradesinin güvencesidir. O nedenle de Gazi Meclisimiz, aynı zamanda Millet’in Evi’dir. Sen, demokrasiye gıcık oluyor olabilirsin. ‘Demokrasi amaç değil, araçtır’ diyor olabilirsin. Hatta kendi kendine, ‘Egemenlik kayıtsız şartsız şahsımındır’, diyor da olabilirsin. Ama bu aziz millet, demokrasisine el sürdürmez. İradesine müdahale ettirmez. Gün olur, o sandık milletin önüne gelir. Ve o gün geldiğinde, bu yapılanların hesabını milletine verirsin. Demedi deme.”
Meral Akşener kürsüyü Eczacılık öğrencisi Kemal Hündür’e bıraktı:
Eczacılık fakültesi öğrencileri olarak kaygı yaşıyoruz. çünkü eczacılık istihdamları artırılmıyor. Böyle olunca eczane sayıları artıyor. Bu nedenle eczaneler birbiriyle rakip oluyor ve sağlıkta rakip olmaz. bunun sebebi çok sayıda eczacılık fakültesi açılmasıdır. Son yılda 40 tane Eczacılık fakültesi açılmıştır. 2012 de 1625 mezun varken 2020 yılında 3983 kişi mezun olmuştur. Kamuda istihdam edilen sayı ise 762. Fakültelerde laboratuvar yok. Sadece binadan ibaret olan bu fakülteler mesleği geliştirmiyor. Anabilim dallarında eczacılık kökenli akademisyenler yer almıyor. Elbette kimya biyoloji gibi fakültelerden hocalar olacaktır. Ama bizi anlayacak kişiler bizimle aynı sırada oturmuş hocalarımızdır. İrlanda da 4 fakülte olmamıza rağmen 10 orijinal ilaçları var. Bizim Türkiye olarak sıfır orijinal ilacımız var.