AB Bayrağındaki mavi renk ve 12 yıldız, tamamen İncil’in bir ayetine (Revelation 12.1) dayandırılmaktadır.
Bu ayet ''Gökyüzünde, yani cennette görkemli bir simge göründü, güneşi kuşanmış bir kadın ve ayaklarının altında duran ay, başında 12 yıldızdan oluşan bir taç'' şeklinde sürüp gider.
Ayet’te bahsi geçen kadın Meryem Anadır. Mavi pelerini ve 12 yıldızlı tacı AB bayrağına dönüşmüştür. Bu konuda Türkiye ye kirli bir yalan anlatılmış ve 12 yıldızın her birinin bir ülkeyi temsil ettiği söylenmiştir.
Ne hikmetse yıllar sonra üye sayısı artmış, fakat yıldız sayısı değişmeyip yine 12 de kalmıştır. Bu da göstermektedir ki, bu topluluğun en belirleyici unsuru dindir .
Fransa'nın eski Cumhurbaşkanı Gisard d,Estaing; '' Türkiye'ye gerçek durum söylenmiyor, Türkiye'nin adaylığını kabul edelim diyenlerin gerçek eğilimi, Türkiye'nin AB’ye asla üye olamayacağı yönündedir'' şeklindeki görüşünü Avrupa Parlamentosu'nda açık açık beyan etmiştir.
Eski Almanya Başbakanı Helmut Kohl; ''Türkiye'nin AB’ye üye olması birlik için ciddi bir tehlikedir, bu nedenle Türkiye’nin AB’ye alınmasına karşı çıkıyoruz. Ancak Türkiye, Avrupa için stratejik bir öneme sahip, bu nedenle Türkiye'nin Avrupa’dan kopmaması ve başka bir sisteme yönelmemesi için de özel bir formül bulunarak Türkiye'nin yanımızda tutulmasını istiyoruz demektedir.
Bir başka Alman Şansölyesi Helmut Schmidt ise aynı konuda “Avrupa'nın geleceğinde ne olursa olsun, Türkiye'nin yeri yoktur. 70 milyon Türk vatandaşını Avrupa içinde serbestçe dolaştıramayız. Avrupa'nın İran, Irak, Suriye gibi ülkelerle sınırı olmasını kabul edemeyiz. Türkiye ile ekonomik ilişkilerimizi sürdürmeliyiz, genç ve hızla büyüyen nüfusun satın alma gücünden faydalanmalıyız!'' gibi ilginç ve düşündürücü ifadeler kullanmıştır.
Türkiye, bu Alman şansölyelerinin çizdiği doğrultuda ''GÜMRÜK BİRLİĞİ'' antlaşmasıyla, karar alma mekanizmasına katılmadığı halde, AB'nin tüm ekonomik politikalarına katılmak zorunda bırakılmış ve mahkum edilmiştir.
Bu bağımsız bir ülke için yüz kızartıcı bir durumdur ve Türk siyasetçileri için utanç kaynağı olmalıdır.
Yine altını önemle çizerek belirtmeliyiz ki; Türkiye artık M.K. Atatürk ün bağımsız Türkiyesi değildir, politik çürüme sonucu emperyalizmin boyunduruğunda sömürge bir ülke durumuna gelmiştir.
Bu tespitimizde herhalde Alman vakıflarından beslenen ülkemizdeki bazı STK’ların ne kadar sol görünümlü olurlarsa olsunlar, neo liberal düşüncelerini ne kadar maskelerlerse maskelesinler, işbirlikçi olduklarının başka bir ifadesidir.
Ülkemiz, hem batının açık sömürü alanında tutulmakta, hem de coğrafi olarak bu ülkelerin stratejik çıkarları için hoyratça kullanılmaktadır. Ve de Türkiye’nin birlik beraberlik ve bütünlüğü yine bu ülkeler tarafından aşındırılmaktadır.
AB süreci, Türkiye'yi Batının nüfuz alanında tuttuğu, diğer stratejik ilişkilerinin önünü kestiği için, emperyalist ABD tarafından da hararetle desteklenmektedir. Bu süreç ne acıdır ki, ülkemizi bölünme ve eyaletlere ayrılma sistemine doğru sürüklemektedir.
Avrupa Birliği'nin, Türkiye'yi Yugoslavya gibi dağıtarak Hristiyan eyaletleri içine alma oyunu artık iyice açığa çıkmış durumdadır.
Bu aşamadan sonra Türkiye'nin AB üyeliğinden bahsetmek, vatan hainliğine zemin hazırlamak olacaktır.
Türkiye'yi bünyesine kabul etmediği halde, yargılamaktan da geri kalmayan Avrupa mahkemelerinde en çok Türkiye aleyhine kararlar çıkmakta ve Türk Devletinin altından kalkamayacağı miktarda ağır tazminat yükümlülüklerine mahkum edilmektedir.
AB ve ABD'nin tüm siyaset adamları ve Türkiye'nin tüm siyaset adamları ve partileri bilmektedir ki, Türkiye asla AB üyesi olamayacaktır. Bu gerçeğin bilinmesine rağmen, bu sürecin Türk siyasetçileri tarafından devam ettirilmesi Türkiye için siyasi bir ötenazidir ve bu süreç bir an önce terk edilmelidir.
Yedi düvele kafa tutarak Bağımsızlığını kazanmış bir Türkiye'nin, şimdilerde bu yedi düvelin kuyruğuna takılarak Avrupa kapılarında bekler duruma düşürülmesinin sorumluları M.K. Atatürk sonrası ülkeyi yönetenlerdir.
Herkes bu utançtan payına düşeni almalıdır.