Atatürk, hiçbir zaman bıldırcın eti yemezmiş. Dolmabahçe sarayı baş aşçısı bir gün dayanamayıp sormuş: - Paşam, neden bıldırcın eti yemiyorsunuz? Bunun üzerine o da şu olayı anlatmış…
Karadeniz bölgesinden bir Vali Atatürk’e, bıldırcın mevsiminde üç dört tane bıldırcın yollamış. Dolmabahçe sarayında bulunan odasına getirmişler. Atatürk, bıldırcınların yanına yaklaşıp kafesin kapağını açmış. Bıldırcınlar kafesten çıktıkları gibi Atamızın kucağına sıçramış, koltukları altına girmeye çalışmışlar… O günden sonra bir daha asla bıldırcın eti yememiş... Ve sarayda da pişirilmesine izin verilmemiş.
Atatürk’ün, o babacan, insancıl yapısı; yaratılmış olan tüm canlıların yaşam hakkına saygı duyuşu ve kendinden medet umana karşı duyduğu şefkat ve merhamet duygusu bugün maalesef eşine rastlanmaz bir liderde olmazsa olmaz vasıflardandır…
O tüm dünyada sulh isteyen, haksızlığın karşısına dikilen tüm dünyaya da bunu aşılamaya çalışan bir insandı. Suriye’de ki vahşetin resimlerine baktıkça aklımdan hep şu dua geçti… Yarabbi sen bu ateşe artık bir su serp, bu hayâsızca olan vicdansızlığa, insanlık ayıbına bir son ver ve oradaki günahsız insanlara da Atam gibi bir lider yolla ki onları bu savaştan kurtar! dedim.
İnsanlıktan yoksun bir toplum; nil'deki timsah sürüsüne benzer. !denizbatu!