Teknolojinin hızla değiştiği bu dönemde her şey gibi dizi izleme dinamikleri de değişti.
İzleyici daha esnek, daha özgür, istediği mecradan her istediği içeriğe kolayca erişim sağlıyor. Dolayısıyla dizi izleme alışkanlıkları da televizyondan dijital platformlara taşınıyor.
İzleyenin ekran başında geçirdiği zamanın büyük bir bölümünü kapsayan diziler de değişen teknoloji ile beraber yeni formlara dönüşüyor.
İşte tam da bu sırada yeni bir dijital platform olan Gain Medya’da “10 Bin Adım” diye özgün içerikli bir dizi başladı.
Yemek yerken, işe giderken, trafikte kaldığınızda, kafa dağıtmak istediğinizde telefon ekranından keyifle izleyebileceğiniz yaklaşık 10 dakikalık bir mini dizi.
Özgün fikri Engin Günaydın’la üreten, senaryoyu yazan ve aynı zamanda yine Engin Günaydın’la başrolü paylaşan Devin Özgür Çınar ile bir röportaj yaptık.
Daha çok bir eski dost sohbeti şeklinde gerçekleşen röportajı yaparken biz çok eğlendik. Bu keyifli sohbetin size de iyi gelmesini diliyorum.
Türkiye seni İkinci Bahar dizisiyle sevdi bağrına bastı. O gün bugündür de Türk halkı olarak sana karşı sevgimiz hiç değişmedi. İkinci Bahar dizisinin de kalplerimizde yeri hala ayrı. O günden bu yana Türk dizi sektöründeki değişimi sen nasıl değerlendiriyorsun?
İkinci Bahar’ın süresi her şeyden önce ortalama 50 dakikaydı. İnsanların dizi izleme alışkanlıkları farklıydı. 50 dakika yetiyordu. Kimse daha fazlasını istemiyordu. Böyle bir bilgi yoktu. Sonra açgözlü birilerine bu süre yetmedi. Şimdiki gibi uzun olunca neden daha çok para kazanıyorlar, nasıl bir matematik var hala da anlamış da değilim.
Ama ufaktan ufaktan artırılıp bugünkü insanlık dışı haline geldi süreler. Yerli dizi yersiz uzun eylemi yapıldığında henüz 90 dakikaydı diziler. Buna hala gülüyorum şu andaki süreleri görünce.
Sektör o zamanlardan itibaren büyüdü ama nitelik nicelik meselesine bakacak olursak bence gecekondulaşma gibi bir büyüme oldu bu. İkinci baharın gerisinde uzun bir çalışma dönemi ve bir sürü donanımlı yaratıcı insan vardı. Kaç bölüm çekileceği en başında belliydi. Seyirciyi çok önemseyen, saygı duyan, aptal yerine koymayan bir zihniyetle yapılıyordu.
Sanırım en temel fark bu. Seyirciye saygı duyulmadığını düşünüyorum ama aynı zamanda seyircinin de 150 dakikalık diziye saygı duymadığını da düşünüyorum.
İstediği yerinde kalkıp evde bir işini halletse döndüğünde bir şey kaybetmemiş olduğunu, o dizinin saatlerce olduğunu biliyor. Bu da işin anlamını zayıflatıyor.
Elbette hala işini iyi yapmaya çalışan, en iyiyi ortaya koymak için büyük fedakarlıklar yapan, dünyayı takip eden insanlar da var sektörde.
Ama maalesef çoğunlukla bunun cezasını çekiyorlar ve bir sürü yetenekli insan da bu sebeple dışlandı ya da kendini dışarda bırakmaya karar verdi.
Bu gerçekten çok üzücü. Tabi teknoloji değişimi kaçınılmaz kılıyor. Biz yine daha iyi olacağına inanmaya devam eden romantikler olarak bunun bir geçiş süreci olduğunu düşünelim.
Örneğin İkinci Bahar bugün hala YouTube da en çok izlenen diziler arasında. Demek ki hala o samimiyeti ve naifliği özlüyor izleyici... Peki sizce İkinci Baharı bu kadar özel ve unutulmaz kılan şey nedir?
Sanırım uzatılmamış olması, sündürülmemiş olması dizi çok sevildi diye daha fazla para ve şöhret için kimsenin gözünün dönmemiş olması. Ama elbette iyi senaryo, iyi oyunculuk ve iyi yönetilmiş olması da çok önemliydi.
10 dakikalık, tabletten telefondan her yerde izlenebilecek diziler yapmak sence çağın gerektirdiği bir şey mi?
Elimizden telefonumuzu düşürmediğimizi göz önünde bulundurursak sanırım öyle. Bir telefonun içinde yaşıyoruz çoğu zaman ve telefonla konuşmak telefonun nerdeyse en birinci işlevi değil.
O yüzden bundan sonra bütün yatırımlar telefona kayacak gibi geliyor bana ya da tablet... Telefonda daha gündelik, hap gibi bilgi ve içerikler o telefona daha da bağımlı olalım diye çok daha fazla tüketiliyor. Yani cevabım evet.
10 Bin Adım çok ses getirdi çok beğenildi. Sosyal medyada çok konuşuldu. Fikir çok güzel. Gerçekten yeni bir soluk getirdi proje. Proje ile ilgili senin hislerin neler?
Proje bizim Engin’le projemiz. Aklımıza geldiğinde hoşumuza gitti ama sonra unuttuk. Nasıl bir mecrada yapılır? Yapılır mı? Bizim gördüğümüz ve sevdiğimiz şeyi insanlar da sever mi? Bunlar muallaktı.
Çok üstüne düşünmedik ve hayatımıza devam ettik. Ama yapımcılarımız Faruk ve Nisan bu fikri onlara anlattığımız andan itibaren hiç peşini bırakmadı.
Aynı zamanda Gain Medya'nın da vizyonunu burada belirtmek isterim. Bu değişik, daha önce yapılmamış içeriği çok sevdiler ve istediler. Sonra ben senaryoları yazdım ve çektik.
Bizim çok sevdiğimiz, inandığımız bir işi insanların da sevmesi beni çok mutlu etti tabii. Umut oldu diyebilirim.
İşimizi yapmak için farklı mecralar olması dijital platformlardan söz ediyorum, nefes aldırıyor. Bu çok önemli bir gelişme. Ama aynı gecekondulaşma umarım bu tarafta da olmaz.
Oyunculukta da önemli başarıların var. Yazmak senin için ne ifade ediyor? Kıyas yapmak gerekirse yazarlık mı oyunculuk mu?
Oyuncu olmasaydım senaryo yazamazdım gibi geliyor. Senaryoyla ilgili kendimce öğrendiğim her şeyi oyunculuk yaparak öğrendim diyebilirim.
Setlerde çalışırken aksayan sahnelerin neden aksadığını, iyi sahnelerin neden iyi olduğunu refleks olarak analiz ettikçe kendimi senaryo yazmaya yakınlaşmış buldum. Bir de sanırım yazarken her karakteri içimden oynuyorum, seslendiriyorum öyle yazıyorum.
Ama bir kıyas yapsam bile dönem dönem duygularım değişir sanki. Bazen yazarlık daha önemli hale geliyor, bazen oyunculuk.
Sence bize çip takacaklar mı? Yoksa çoktan taktılar mı?
Vallaha takmadılarsa da artık taksınlar bir de öyle bakalım. Ben gönüllüyüm. Çipten tam olarak ne kastediliyor bilmiyorum ama sanırım bizim irademizin elimizden alınacağından korkuluyor.
Ama ben zaten iradenin bizim elimizde olmadığını düşünüyorum uzun zamandır. Savrulmuş, kapılmış gidiyoruz kimileri farkında, kimileri değil.
Sinemadan televizyona oradan da bilgisayar, tablet ve telefon ekranına geçtik. Bu işin sonu nereye varır?
Şu an silikon vadisinde onlar da bunu konuşuyor bence. Daha ne yapalım, gözün içine bir ekran yerleştirelim filan diye mi düşünüyorlar acaba ?
Bir kadın olarak komedi yazarı olmak ve bunda da çok başarılı olmak çok önemli ve kıymetli.
Bir kadın yazar olarak seninle gurur duyuyorum. Bu konuda da hislerini rica ediyorum. Sence de kadınlar komedi yazmada daha başarılı değil mi?
Çok sağ ol bunu kadın arkadaşlarımdan çok duyuyorum ve çok mutlu oluyorum. Kadınların mizah duygularının çok gelişkin olduğunu düşünüyorum.
Çünkü ömür boyu bir saçmalıkla, erkeklerle aslında eşit olup olmadıkları saçmalığıyla uğraşmak, ona karşı güçlenmek bir savunma mekanizması geliştirmek zorundasınız. Mizah biraz anlamı yıkıp yeniden yapmakla ilgili bence.
Kadınlar sadece daha fazla cesaretliler artık. Daha güçlüler. Daha doğrusu güçlerinin farkındalar. O yüzden kadın komedyenler, yazarlar dünyada da daha fazla ortaya çıkmaya başladı sanki.
Kadının gözünden dünyayı anlamak, yorumlamak çok kıymetli, belki insanlığı kurtaracak kadar. Bunun fark edilmesine yavaştan şahit olmaya başlıyoruz bence. Bir devrim olacaksa da o devrimi kadınlar yapsın.
Kadının yeri devrimdir diyerek sohbetimizi şimdilik burada noktalayalım. Hem oyunculuk hem yazarlık.. Bu yoğun tempon içinde zaman ayırdığın için çok teşekkür ederim.
Ben teşekkür ederim. Zevkti benim için.