“İmkan olsa mezardakileri bile kaldırarak o referandumda 'Evet' oyu kullandırmak lazım” cümlesi ile herkesi oy kullanmaya davet etmişti 2010 yılındaki referandumda Fethullah Gülen. Neden diye soramadı kimse ama mutlaka bir sebebi vardı. Ne değişti 2010 yılından sonraki referandumdan sonra hayatımıza? Demokrasi için “yetmez ama evet” diyenler ne buldu sonrasında?
Herkes niye oy kullanmalıydı, “evet” yanıtı çıktı da, ne oldu? Biliyoruz ama bilmiyoruz…
Çevremde birçok arkadaşım var kendisini “hizmet” içinde adlandıran, “cemaat”e dahil olduğunu söyleyen. Bazen uzun uzun sohbetler yapıyoruz, tartışıyoruz. Çoğu zaman aynı noktada buluşmuyoruz belki ama konuşabiliyoruz en azından.
AKP’nin 11 yıllık iktidarını hep birlikte yaşadık.
Haklılığı ya da haksızlığı tartışılır ama Cem Uzan’ın tasfiyesi sürecini izledik birlikte, ne uzun bir süreçti.
Uzun süren davalar sonucunda askerlerin bertaraf olduğu bir süreci yaşadık.
Dün düşman olanların bugün “sayın” olduğu dönüşümü gördük.
Basının nasıl değiştiğini gördük, hadi biraz daha sert söyleyelim, nasıl susturulduğunu gördük.
Değişenleri, dönüşenleri hayretle izledik.
İnanılması çok güç isimler aynı davalardan yargılandı, hüküm giydi.
Bugüne kadar alışılagelenin dışında bir dış politika gördük, düşman sayımız arttı. Hala Suriye’de ne olduğunu anlayabilmiş değiliz.
Ayran, içki, üç çocuk, kürtaj, kızlı – erkekli gibi alakasız birçok konuyu tartıştık.
Ve en sonunda Gezi’yi gördük.
Marjinal grupları bir kenara bırakalım, ne diyordu Gezi’ye çıkanlar? En çok ne için isyan ediyordu?
“Bizim özgürlüklerimizi kısıtlama, demokratik bir ülkede kardeşçe yaşayalım, ülkenin kemikleşmiş problemlerini çözelim, birlikte çözelim”
Çözdük mü?
Tüm bu konuları konuşurken “cemaat”e mensup arkadaşlar ne diyordu? Genel değerlendirmeyi bilmem ama benim konuştuklarımın hemen hemen hepsi alkışlıyordu hükümetin politikalarını, kayıtsız şartsız destekliyordu. Başbakan gelmiş geçmiş en büyük liderdi onların gözünde.
Sonra “Dershane” konusu çıktı ortaya.
İzliyorum, okuyorum. Ülkenin en büyük problemi, en önemli konusu oldu dershaneler. Açtım arşivlere baktım, Gezi Olaylarında adeta fetva verir gibi yazanlar, direndiğini söyleyenlere verip veriştirenler bugün hükümetin aleyhine yazıyor uzuun uzun. Kendince tepki koyuyor. İnanılması güç ama hükümete direniyor.
Bugüne kadar herkesle kavga eden Başbakan’ın bir gün gelip bu konulara el atmayacağına, cemaati karşısına almayacağına gerçekten inanmış mıydınız?
Açın Dünya tarihini, okuyun. Dengeler değiştiğinde asla iki güç kalmaz, ya bir olur ya da ikiden fazla. Ve artık kabul edelim ki bu ülkede artık iki güç var; Hükümet ve Cemaat. Hiçbir zaman iki olmaz, olamaz, olamayacakta.
Gelelim dershane konusuna, ne mi düşünüyorum?
Dershane ne için gerekli? Başta üniversite olmak üzere hedeflenen okula girmek için.
Peki okula sınavla girmenin, eğitim sisteminin bu kadar anlamsız olmasının nesi doğru ki dershane doğru olsun. Yuvarlağın içini taşırmadan doldurmaya çalışan bir gençlik yarattık sadece.
Çok mu detay oldu? Hep bir çekişme, hep bir kısır döngü. Oysa o kadar az ve sade şeyler bekliyoruz ki ülkeyi yönetenlerden
Demokrasi, adalet, hukuk, eğitim, sağlık, güvenlik…
Var mı bunlar hayatınızda?
Yok mu?
O zaman gelsin Şivan, patlatsın bir türkü, geride kalsın tüm sorunlar.
Turgut Yüksekdağ / Twitter: @turgutyuksekdag