Dünya Kupası Brezilya geçtiğimiz haftasonu Almanya-Arjantin maçıyla sona erdi ve Almanya Dünya Kupası'nın sahibi oldu. Büyük bir çoğunluğun hemfikir olduğu bir gerçek var ki; Almanlar bu başarıyı hakettiler.
Dünya Kupası'nın ardından akılda kalanlar ve bu turnuvada biz izleyenlerin nelere tanık olduğuna; dünya futbolu adına neleri öğrendiğimize gelirsek; birkaç maç dışında (Almanya-Brezilya ve Fransa-İsviçre gibi) güç dengelerinin öyle çok da farklı olmadığı idi. Cezayir, Şili, Meksika, ABD, Kosta Rika, Gana ve Kolombiya takımlarının, güçlü rakiplerine karşı cesaret dolu ve başa baş oyunlarına şahit olduk mesela. Almanya-Cezayir, Kosta Rika-Hollanda, Brezilya-Şili, Gana-Almanya, İtalya-Kosta Rika vb. maçlar bize gösterdi ki; eskisi gibi favori takımların 3-4 farklı galibiyetlerini görmek mümkün olmayacaktı.
Değişen dünyanın bir gereği olarak futbol oyunu da değişiyor ve artık eski klişe oyunlar, skorlar ve galibiyetler yerini; dişe diş mücadelelere, 0-0 lık beraberliklere, az pozisyonlu kontrollü oyunlara bırakıyor. Yıldız oyuncu kavramının bile değiştiğine şahit olduk örneğin. Lionel Messi, Cristiano Ronaldo, Arjen Robben vb. yıldızlar; kulüpler düzeyinde ki oyunlarını sergileyemediler. Jeneriklik goller, güzel hareketler seyrettik elbette ancak Barcelona, Real Madrid ve Bayern Münih takımlarının rakipleri karşısında ki ezici üstünlüğünü göremedik.
Peki neydi bu farkı sağlayan? Neydi favori sayılan ülkelerin kolay lokma olarak görülen rakipleri karşısında ki eksikliği? Veya soruyu şöyle soralım; Kosta Rika, Cezayir gibi ülkelerin Almanya, İngiltere gibi köklü rakipleri karşısında sağlam durabilmelerini sağlayan ana etken neydi?
İşte bu Dünya Kupası bize bu soruların cevabını apaçık verdi. Para. Bu turnuvanın belki de en güzel yanı, büyük bütçeli devasa ve astronomik transferlerin olmayışı idi. Her ülkenin kendi içinden (istisnalar var elbette) yetiştirdiği oyuncularıyla boy göstermesi ve sadece kendi öz kaynakları ile mücadele etmesiydi. Bir ingiliz takımı örneğinde olduğu gibi 18 kişilik kadroda 16 yabancı oyuncunun olmadığı, 60-70 milyon euro bonservisle orta sınıf takımların kaliteli oyuncularının transfer edilip güç dengesinin zengin kulüpler lehine değişmediği bir turnuva izledik.
Endüstriyelleşen futbolun en kötü yanının işlemediği ve çaresiz kaldığı Dünya Kupası 2014 belki de bu açıdan çok keyifliydi. Büyük bütçelerle rakiplerini alt eden ve ezen değil; elde ki imkanları ile favorilere kafa tutan takımları izledik.
Dünya Kupası 2014 bize UEFA ve FIFA'nın financial fair play denen olguyu bir an evvel futbolun içine yerleştirmesi gerektiğini ortaya koydu. Son yıllarda büyük organizasyonların çeyrek ve yarı finallerinde aynı takımları görmemiz de bu güç dengesizliğinden değil mi?
Galatasaray, Dinamo Kiev, Anderlecht, Celtic, Göteborg, Olimpiakos vb. takımların da yarı final ve final oynayabildiği eski günleri görebilmek dileğiyle...
Saygılarımla
Olcay Şeker
Olcay Şeker