İstanbul'da köylü olmak

Gökdelenlerden göğü göremediğimiz, ev-avm-ofis üçgeninde yaşadığımız İstanbul'un köylerinde hayat nasıl geçiyor dersiniz? Şehrin kaosundan uzakta ama şehrin nimetlerine bir adım ötede huzurlu bir yaşam sürüyorlar.

 Milyonlarca insanın yaşadığı İstanbul her geçen gün farklı bir çehreye kavuşuyor. Gökdelenler, yeni metro hatları derken, artık ne mevcut havalimanları ne de köprüler bu kente yeterli geliyor. Baş döndürücü bu değişim çağdaş kentleşmeyi artırsa da şüphesiz insanları birbirine yabancılaştırıyor. Ama bu kentte birbirine yabancılaşmayan insanlar da var. Onlar İstanbul'un köylüleri. 

Beykoz'un İshaklı Köyü'nde 20 tane ineği tek başına bakan Gülendam hanım, "Hem şehirliyim, hem köylüyüm ama çarşıya inince başım ağrıyor." diyor. 

"Sana dün bir tepeden baktım aziz İstanbul/görmedim gezmediğim sevmediğim hiçbir yer/ömrüm oldukça, gönül tahtıma keyfince kurul/sade bir semtini sevmek bile bir ömre değer…" Yahya Kemal Beyatlı şiirinde böyle anlatıyor İstanbul'u. Bu koca kent için ne kadar şiir yazılsa az.

İstanbul denince belki birçoğumuzun aklına Taksim, Etiler ya da Kadıköy gelir. Ya da vapurda bir simit yemek, boğaza karşı çay içmek…Bunlar İstanbul'un farklı bir yüzü, bir diğer yüzü ise şehirleşme. Artık son zamanlarda gökdelenler, alışveriş merkezleri, metro, metrobüs gibi kavramları konuşmaya başladık. Şehirler gelişti, nüfus arttı. Kentsel dönüşümle birlikte İstanbul'un farklı bir yüze kavuşması bekleniyor. Peki hiç düşündünüz mü, İstanbul'da köylü olmak nasıl bir şey? İstanbul'da yaşayıp da metroya, tramvaya, vapura binmemek, devasa gökdelenlerde oturmamak, trafikte saatlerce beklememek acaba nasıl bir duygu? Belki milyonlarca insanın paylaştığı bu duygulara İstanbul'un köylüleri yabancı. Onlar bambaşka bir hayat yaşıyorlar. Onların şehir merkezinde yaşayanlarla tek ortak yanı sadece İstanbul sınırları içinde yaşıyor olmaları. Her şey doğal buralarda. Bir köy hayatı yaşamak için fazla uzaklara gitmeye gerek yok. İshaklı Köyü Beykoz'un merkezine 23 kilometre uzaklıkta şirin bir yerleşim yeri. Köyün dört tarafı dağlarla çevrili olduğu için Saklıköy de deniyor. 


Burası 1950 yıllarından sonra Trabzon ilinden yoğun göç almış ve 1980'li yıllarda köy statüsüne kavuştuğu söyleniyor. Köydeki yaşam daha çok Karadeniz kültüründen etkilendiği için geleneksel Karadeniz yerleşim mimarisi ile benzerlik gösteriyor. 

Köyün girişinde "Buraya hurdacı giremez" yazısı karşılıyor sizi. 20 kilometre önce geldiğiniz yerden sanki eser kalmamış; farklı bir yere gelmiş gibi hissediyorsunuz kendinizi. Her köyde olduğu gibi burada da kahvehane, cami, bakkal gibi yerler var. Köyün bir ilkokulu bir de sağlık ocağı var. Ortaokul ve lise öğrencileri okul olmadığı için servislerle başka köylere taşınıyor. İlkokulda üç derslik var. Okulda 57 öğrenci eğitim alıyor. Sağlık ocağına da haftada birkaç kez doktor geliyor. Köye gelip giden bir de İETT otobüsü var. Köyün girişinde yer alan duraktan yaklaşık bir buçuk saatte bir otobüs kalkıyor. Köyde hayat günün aydınlanması ile başlıyor. Hemen hemen her evin altında ya da yanında bir ahır var. Herkes inek besliyor burada. Sadece inek değil, ördek, tavuk, horoz ve koyun besleyenler de var. Kapıların önünde traktörler var. Köylerin birçoğunda bu manzara ile karşılaşmanız mümkün. Köye doğalgaz da gelmiş; ancak birçoğu odun sobası ile ısınıyor. Hayvancılıkla geçimini sağlayanların yanı sıra kerestecilik yapanlar da var. Köye kurulan bazı fabrikalar gençler için iş kapısı olmuş. Köyün biraz merkezine ilerlediğinizde çamurlu yollarda yürüyen çocuklar karşılıyor sizi. Elleri soğuk ama yürekleri sımsıcak minikler… 

"ŞEHİR SIKINTI, BİZ ORALARDA YAŞAYAMAYIZ" 

Köyün orta yerinde işletilen çay ocağı yaşlılar için en fazla uğrak yeri. İnsanlar sohbet etmek için bir araya geliyor. Dostluk ve dayanışmanın izlerine rastlıyorsunuz burada. Çay ocağını işleten Avni bey sabah erkenden açıyor mekanı. Öğle saatlerine doğru kalabalıklaşıyor çay ocağı. Her ne kadar İstanbul'da yaşasalar da televizyondan öğreniyorlar kentte olup bitenleri… 

Şerafettin Şimşek 73 yaşında. İshaklı Köyü'ne yerleşeli tam 43 yıl olmuş. Köye Trabzon'dan geldiklerini anlatıyor Şimşek. "Burada gün nasıl geçer?" sorusuna Şerafettin bey, "Çalışanlar şehir merkezine gider gelirler, biz sabah evden çıkarız buraya geliriz, köyde dolaşırız, ya evde oturup çocuk bakacaksın ya da dışarıda vakit geçireceksin" cevabını veriyor. Şerafettin bey o kadar alışmış ki köy hayatına şehir merkezinde dairesi olduğu halde ayrılamıyor köyden. Hatta kapısının önünde ötsün diye Denizli'den horoz getirtmiş kendisi. "Şehir sıkıntı, oralar genç işi" diyen Şimşek sözlerine şöyle devam ediyor: "Buralar çok güzel, ben burada arılarımla uğraşırım, buraya geliriz arkadaşımla vakit geçiririm. Burada herkes birbirini tanır. Analı kızlıdır buralar. Bütün haneler birbirleri ile iyi geçinir." 

Köyün ahalisinden Zeki Balta ise 60 yaşında. Kendisi işsiz, çocukları için İstanbul'a geldiğini buralarda kaldığını anlatıyor; ama onun gönlünde gençliğini geçirdiği Trabzon var. O da bağ bahçe işleri ile uğraştıklarını dile getiriyor. Hayvan beslediklerini hatırlatıyor ve "Biz burada ineksiz duramayız, her ahırda inek var" diyor. Köyün sorunları da olduğunu anlatan Balta, "Okul yok işte, o sorun, taşımacılık var. Sağlık ocağı var. Oraya da haftada birkaç kez doktor geliyor" şeklinde konuşuyor. Köydeki insan ilişkilerine de atıfta bulunan Zeki Balta, "İlişkilerimiz çok iyi. Burada herkes iyi geçinir. Şehirde insanlar alt kat üst kat birbirini tanımıyor. Komşuların cenazelerinden haberleri olmuyor. Biz buraya alıştık, buradaki insanlar şehirleşmeyi istemez. Gençler şehirleri daha çok istiyor. Şehirle buralar bir mi? Buranın havası suyu bambaşka" ifadelerini kullanıyor. 

"ÇARŞIYA İNİNCE BAŞIM AĞRIYOR" 

Köyün en fazla yükünü sırtında taşıyanları ise kadınlar. Onlar için hayat sabahın erken saatlerinde başlıyor. Birçoğu inek beslediği için sabah erkenden kalkıyor. İneğin yiyeceğini verdikten sonra sütler sağılıyor. Kimileri makine yardımı ile kimileri ise elleri ile sütleri sağdıktan sonra, bir kısmını kendilerine ayırıyor, diğerlerini ise köye gelen süt firmalarına satıyorlar. İshaklı Köyü'nde en fazla ineği olan Gülendam Ocak. 50 yaşında olan Gülendam hanım köyünü çok sevdiğini anlatıyor. Kendisi sabah namazından sonra işe koyulduğunu belirtiyor. "Biz burada hem şehir hem de köy hayatı yaşıyoruz" diyor Gülendam hanım. Ona göre şehir insanın başını ağrıtıyor. Yaşantısından duyduğu memnuniyeti dile getirirken zaman zaman yüzü gülümsüyor. Evinde her şeyin doğal olduğunu dile getiriyor ve bahçesindeki gübrelerin bile suni olmadığına dikkat çekiyor. 

İSTANBUL'UN 151 KÖYÜ VAR 

İstanbul'da TBMM'de, 6 Mart 2008 tarihinde kabul edilen ve 22 Mart 2008 tarihli Resmi Gazete'de yayınlanan 5747 sayılı yasaya göre 39 ilçe var. Bunlardan 25'i Avrupa Yakası'nda; 14'ü ise Anadolu Yakası'nda. Yeni düzenlemeyle birlikte İstanbul'un ilçe sayısı 39 ve köy sayısı 151 olarak belirlendi. Toplam 39 ilçenin 11 ilçesinde köyler bulunuyor. Bunlar sırasıyla, Arnavutköy'de 8 köy, Başakşehir'de 1 köy, Beykoz'da 20 köy, Çatalca'da 27 köy, Çekmeköy'de 4 köy, Eyüp ilçesinde 7 köy, Pendik'te 5 köy, Sancaktepe'de 1 köy, Sarıyer'de 8 köy, Silivri'de 13 köy ve Şile'de 57 köy mevcut.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

Güncel Haberleri

Unutulmaz Etkinlikler için Profesyonel Dans Hizmetleri
Beşiktaş’ın Kupa Yolculuğu: Rekorlar ve Hedefler
Bilim · Teknoloji & Gelecek Zirvesi Gençlere İlham Verdi
Vaillant Kombi Fiyatları Hakkında Bilmeniz Gerekenler
Bosch Car Service Ataşehir