En gelişmiş ülkeleri dahi korumacılığa zorlayan yeni küresel süreçle ithal tüketim ekonomisi yerine üreterek büyüme kaçınılmaz oldu. Türkiye de bu zorunlu dönüşümün eşiğinde. İthal ettiğimiz çoğu ürünü üretme hatta 180 ülkeye ürün satma kapasitesine sahibiz. İstanbul Ticaret Odası ‘Türkiye için üretiyorum, Türkiye için tüketiyorum’ seferberliği için harekete geçti.
Teknolojideki gelişmelerin etkisiyle üretim hacminin arttığı ve pazarlara erişim biçimlerinin çeşitlendiği günümüzde ülkeler, küresel etkilere daha açık hale geldi. ABD’de yeni Başkan Donald Trump’ın savunduğu kapalı ekonomi modeli, global markalarıyla her pazara nüfuz etmiş gelişmiş ülkeler için de kendi içlerine dönüş anlamına geliyor. Almanya Dışişleri Bakanı’nın da dediği gibi; “Trump’ın seçilmesiyle, eski 20. yüzyıl dünyası tamamen sona erdi.”
Önceki yıla kadar düşük döviz kurunun da etkisiyle tüketimin ve ithalatın arttığı Türkiye’de de yeni dönemin sancıları yaşanıyor. Döviz kurlarındaki artışın da etkisiyle artık dışarıdan ürün almak o kadar kolay değil. Bu yeni dönem, ekonomide milli üretim bazlı dönüşümü gerekli kılıyor.
ÜRETEN TÜRKİYE
Türkiye artık, döviz rezervlerinin yanı sıra sanayi üretim hacmini, istihdamı ve teknolojik gelişme ivmesini olumsuz etkileyen ithalata dayalı tüketim ekonomisinden; üreterek büyüme modeline geçiş için motive oluyor. Tekstilden lojistiğe, inşaattan tarıma kadar her alanda ürün ve çözüm üreten bir yerli sanayi bu dönemin kritik oyuncusu.
Nitekim 400 bin üyesinin önemli bir kısmı sanayici olan İstanbul Ticaret Odası (İTO) da “Türkiye için üretiyorum, Türkiye için tüketiyorum” mottosuyla yeni atılım döneminde bütün sektörleri harekete geçiriyor. Fakat ihracatçı sektörlerin kullandıkları ithal girdinin oranı ve üretim faktörlerinin maliyeti yeni sektörel açılımları da kaçınılmaz kılıyor.
CARİ AÇIK
Nitekim hemen her sektördeki rakamlar, katma değerli üretim, markalaşma ve tüketim alışkanlıklarının değişmesiyle cari açığın proaktif şekilde azaltılabileceğini gösteriyor. İthal edilmekle birlikte Türkiye’de yapılması mümkün her ürünün ülkemizde üretilmesi; tüketicilerin de milli bilinçle yerli ürünleri tercih etmesi, Türkiye’nin yeni gücü olabilir. Gayri safi milli hasıladaki payı son yıllarda yüzde 26’dan yüzde 16’ya düşen sanayiciler de milli bilinçle yerli üretimin desteklenmesinin önemini vurguluyor.
OTOMOTİVDE YABANCI PAYI
Dış ticaret rakamları da yeni bir motivasyonun gerekliliğini ortaya koyuyor. Geçen yıl 1.5 milyon araç üreten ve 24 milyar dolar ihracat yapan otomotiv sektöründe iç pazarın yüzde 75’i ithal. Türkiye’deki fabrikalarda dünyanın en kaliteli araçları üretilmesine rağmen, tüketici ithal araçları tercih ediyor. Bu durum, yedek parça ve elektronik aksam da eklendiğinde sadece bu sektörde 22 milyar dolarlık dövizin ülkeden çıkmasına sebep oluyor.
TEKSTİLDE ÜRETİM FAKTÖRÜ
İstihdam ve üretim hacmi bakımından güçlü olduğumuz sektörlerin başında gelen tekstilde de yerli üretim faktörlerinin önemi ortaya çıkıyor. Türk hazır giyim ve konfeksiyon sektörü 17 milyar dolar ihracat yapıyor. Diğer tekstil ürünleriyle birlikte 28 milyar dolara ulaşan ihracat hacmi var. Sektörde makine, hammadde ve ürün olarak 14 milyar dolarlık ithalat yapılıyor.
İNŞAATTA İŞ MAKİNELERİ
İnşaat sektöründe üretim hacmi arttıkça makinelere harcanan para da artıyor. Çimento üretiminde sevindirici rakamlara karşılık, iş makinelerinin, kamyonların ve kule vinçlerin ithalat rakamları, bu sektördeki üretim araçlarının yerli olmasının göz ardı edilemeyeceğini ortaya koyuyor.
Öte yandan ithalata bağımlı olmasına rağmen 14 milyar dolar ihracat yapan kimyevi maddeler sektörü, yüksek teknolojiye dayalı üretim, verimli üretim ile daha fazla değer üretme kapasitesine sahip. Elektrik ve elektronik sektörü ise 10 milyar dolarlık ihracata ulaştı. Manisa’daki mega fabrikasıyla Avrupa’nın en büyük televizyon üreticisi olan Vestel, kıtada satılan her dört yassı televizyondan birinin üreticisi konumunda.
YENİ DÖNEMDE NEYİ, NASIL YAPMALI?
Algı önemli
İTO Takım Tezgahları ve Otomasyon Meslek Komitesi Meclis Üyesi Oğuz Akyüz, “Benim petrolüm yok ama 150 milyar dolar ihracat gerçekleştiriyorum. Bunu üreterek yapıyorum. Ürettiğim her iki üründen birini de Avrupa’ya satıyorum. En zor pazara. Yurtdışında bu algıyı vermeye çalışıyorum. Aynı algıyı yurt içinde de vermemiz lazım” dedi. Akyüz şöyle devam etti: “Mega fabrikalardan birinin Vestel olduğunu niye yabancı belgesel kanallarından öğreniyoruz? Toyota’nın CEO’su Türkiye’de üretilen otomobillerinin sıfıra yakın mükemmellikte ürünler olduğunu söylediğini kaçımız biliyor? Üstelik Verso modeli Avrupa’da birinci oldu. Türkiye’de üretiliyor o araç. Benzer şekilde beyaz eşyada olsun gıdada olsun global markaların Türkiye’de ürettiği ürünler de öyle; Türk malı, Türk ürünü, Türk insanının alın terinin değmiş olduğu ürünler. Bunu topluma yansıtmamız lazım.”
Önce yan sanayi
Ana sanayinin gelişmesi için her sektörün yan sanayilerinin geliştirilmesinin çok önemli olduğunu belirten İTO Ayakkabı ve Ayakkabı Yan Sanayi Meslek Komitesi Meclis Üyesi Ender Yazıcıoğlu, “Orta-yüksek teknolojiye dayalı üretim modeline ağırlık verilmeli. Özellikle savunma, uzay, havacılıkta yerlileştirme şart. Emek yoğun sektörlerde ise moda ve tasarım yanında milli desen ve özgün tasarım ile tanıtım ve markalaşmaya önem verilmeli. Meslek liselerinde OSB ve sanayinin ağırlıkta olduğu bölgeler ve tematik (sektörel) liseler tercih edilmeli. Üniversitelerde uygulama mühendisliği bölümleri açılmalı” dedi.
Artık ucuz mal kazandırmıyor
Diğer ülkelerin kendi içine dönmeye başladığını belirten Yazıcıoğlu, “Biz de kendi bahçemize döneceğiz. Üretmezsek tükeniriz. Üretim kabiliyeti 15-20 yılda sağlanabiliyor. Bunu kaybetmemeliyiz. Üreten Türkiye modelini hayata geçirmeliyiz. Bu modelden amaç; Türkiye’yi ve üretimini marka yapmaktır. Yerli üretimi kaliteli, rekabetçi ve marka olarak geliştirmek; tüketicinin ödediği paranın karşılığını yerli üretimden aldığına inandırmak lazım” şeklinde konuştu.
Aldığımız makineleri neden biz üretmeyelim
İTO Makine ve Ekipmanları Meslek Komitesi Meclis Üyesi Adil Nalbant, “Tekstil makinelerinde dahi her yıl 1.5-2.2 milyar doları dışarıya veriyoruz. Genel makine ithalatımız ise sanayi üretiminin çok azaldığı 2016’da bile 26 milyar dolar oldu” dedi. Bu makinelerin yüzde 70’inin ülkemizde yapılabileceğini vurgulayan Nalbant, şunları söyledi: “Önceki yıllarda düşük kur politikasının da etkisiyle biz ithal mal alışkanlığı olan bir ülke haline geldik. Bu da bizim makine sanayisine büyük darbe vurdu. Bol sermaye ve ucuz döviz dönemi bitti. Sanayi üretimi ve kendi ekonomimiz için gerekli olan her şeyi kendi bünyemizde yapma zorunluluğuyla karşı karşıya gelmiş bulunuyoruz.”
Makine yapmanın basit bir iş olmadığını ifade eden Nalbant, “Makineyi kendi başınıza yapamazsınız. Makine üretiminde devletin gücünü ve desteğini göstermesi lazım. Tıpkı Güney Kore’de olduğu gibi” dedi.
Üretimde sacayağı
Üretim odaklı Türkiye modeline acilen geçmek gerekiyor. Bunun sacayağında üretici, tüketici ve devlet bulunuyor. Adil Nalbant, bu unsurların fonksiyonlarını da şöyle açıkladı:
- Üretici, kaliteli mal üretmeli.
- Tüketici, milli bilinçle hareket etmeli.
- Devlet, yerli üretimi ve yerli malı kullanımını destekleyici her türlü stratejiyi açık ya da kapalı uygulamalı.
Üretim faktörleri de yerlileşmeli
İTO Takım Tezgahları ve Otomasyon Meslek Komitesi Meclis Üyesi Mehmet Akif Özyurt, Türkiye’de halihazırda üretilen ve yerli denilen ürünlerin birçoğunun pek de yerli olmadığını söyledi. Çoğu ürünün hammaddesi ve malzemesinin büyük kısmının ithal olduğunu belirten Özyurt, “Yeni süreçte tüketicinin ihtiyacı olan ürünlerin Türkiye’de üretilmesi kadar; üretim faktörlerinin her birinin mümkün olduğu kadar yerlileştirilmesi de büyük önem kazanıyor” dedi.
Ürüne katma değer katacak Ar-Ge çalışmalarının, sanayi ve ticaret için kritik öneme sahip olduğunu vurgulayan Özyurt, “ABD’de Silikon Vadisi’nde Ar-Ge çalışmalarının ticarileştirilmesinde her türlü yatırım imkanı, risk sermayesi mevcut. Biz de bu çözümleri etkili bir şekilde sanayicimize sunduğumuzda yerli ve katma değerli üretimde basamak atlarız” dedi.