Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, “Türkiye'nin beklemeye tahammülü yok. Çağrımı yaptım, bir daha Burdur'dan yapayım. Ya arkadaşlar bu kadar büyük sıkıntıların altına milleti sokmaya hakkımız var mı? Milletin iradesine saygı. Korkma kardeşim, getir sandığı. Getir sandığı yeniden seçim yapalım, vatandaş seni seçiyorsa başımın üstünde yerin var” dedi.
Kılıçdaroğlu şunları söyledi:
*Her gün bu toplumun aleyhine gelişiyor. Ben üzülüyorum, ha benim karnım tok söyleyeyim, onu söyleyeyim maaşımı alıyorum söyleyeyim. Onu da siz ödüyorsunuz zaten. Sizin verdiğiniz vergilerle biz maaşımızı alıyoruz. Ama bu ülkenin çiftçisi, işçisi, sanayicisi…
*Sanayi Romanya'ya, Bulgaristan'a sanayiciler oraya gidip yatırım yapıyorlar. Hangi totaliter rejime yabancı sermaye gitti ki Türkiye'de gelsin. Çıkış, seçimdir.
*Burdur'dan bu çağrımı tekrar yapıyorum. Sayın Erdoğan, halktan korkulmaz. Milli irade her zaman başımızın üzerindedir. Milli iradeden daha büyük bir irade sosyal yaşamımızda yoktur. Hepimizin milli iradeye saygı duymak zorundayız. Biz bir hesaplaşma derdinde de değiliz. Biz bu ülkenin güzel yönetilmesini istiyoruz. Yöneten devletin şeffaf olmasını istiyoruz. Tarafsız bir cumhurbaşkanı olsun istiyoruz.
*Devlette liyakat sistemi olsun istiyoruz. Hakimler tarafsız olsun istiyoruz, bağımsız olsun istiyoruz. Kışlaya siyaset girmesin istiyoruz, camiye siyaset girmesin istiyoruz, adliyeye siyaset girmesin istiyoruz. Yenikapı Mitingi'ne gittiğimde 12 madde halinde açıkladım. Çizgim hiç değişmedi. Adliyeye, kışlaya, camiye niye siyaseti sokuyorsun? Her görüşten insan oralarda görev alırlar. Oralar siyasetin olduğu mekanlar mı? Güzel, temiz bir Türkiye’ye ihtiyacımız var.
“BİRBİRİMİZE FARKLI GÖZLERLE BAKMAYA BAŞLADIK”
* Ne hikmetse birbirimize farklı gözlerle bakmaya başladık neden? Bayrağımız bir, vatanımız bir. Beraber olmak, birlikte olmak varken ülkeyi büyütmek varken, ülkeyi hem bölgesinde hem de dünyada saygın kılmak varken neden bu kavgalar oluyor? Neden bu kadar yoksulluk var?
* Neden herkes kafasının bir köşesinde kocaman bir soru işareti taşıyor. Her birimizin tek tek sorumluluğu var. Benim de sorumluluğum var, ben farklı bir yerde değilim. Benim sorumluluğum sizden daha fazla. Ama sizin de sorumluluğunuz var. Bu ülkenin sanayicisi, işçisi tüccarı emeklisi kim olursa olsun her birimizin sorumluluğu var. Şimdi ben size ‘o onu söyledi bu bunu söyledi o bunu yaptı şu şunu yaptı' bunu söylemeyeceğim.
* Bunu bir dost toplantısı bunu ülkede yaşanan sorunları nasıl aşabiliriz? Düşüncesinin hafızasının bir yerinde tutan dostların toplantısı olarak görüyorum. Böyle bakmak zorundayız. Çiftçi memnun değil, doğru.
* İşsizlik, yoksulluk var doğru, sanayici, esnaf hiç memnun değil hepsi doğru. Nasıl aşabiliriz? Ülkemizi nasıl büyütebiliriz? Öyle bir strateji geliştirelim ki farklı görüşte olanlar bile, ‘ya bu doğrudur' desinler.
“DÖRT AYAKLI BİR STRATEJİYİ HAYATA GEÇİRMEK ZORUNDAYIZ”
* Dört ayaklı bir stratejiyi hayata geçirmek zorundayız. Dört ayaklı bir halkayı iç içe geçirmek zorundayız. Birinci halkamız, bu ülkede herkesin can ve mal güvenliği olmalıdır.
* Can ve mal güvenliği demek hukukun üstünlüğü demektir, yargı bağımsızlığı demektir. Can ve mal güvenliği demek bir sorunla karşılaşan kişi, sorununu özgürce dile getirmesine ortam hazırlamak demektir.
* Can ve mal güvenliği özgür bir medya demektir. Ben haksızlığa uğradığımda bağımsız bir yargıya başvurup hakkımı alabilmeliyim. Biz bunların tümüne demokrasi diyoruz.
1. Vazgeçilmez olan demokrasidir. Otoriter bir rejim değil halkına saygı duyan bir rejim istiyoruz. Devlet şeffaf olmak, milletine hesap vermek zorundadır. Ben vergi veriyorsam, işçi, esnaf, sanayici yeni doğan çocuk vergi veriyorsa vatandaş şu soruyu sorma hakkına sahiptir; ben vergi veriyorum nereye harcanıyor bu vergiler?
* Yollar köprüler yapılıyor, güzel. Peki ne kadara yapılıyor? Bilmiyoruz. Devletin vatandaşına hesap vermesi lazım. Örneğin son günlerin en popüler konusu, 128 milyar dolar nereye gitti? Bilen var mı? Yok. Bu soruyu sormak suç konusu haline geldi.
2. Önemli halkamız, üreten Türkiye. Türkiye'nin her alanda üretmesi lazım. Vergi politikası, bütçe politikası, maliye polikası, para politikası, üretim üzerine endekslenmek zorundadır. Üretene destek vereceksin, teşvik edeceksin. Bunu yaparken kendi üreticini özel olarak koruyacaksın.
* Anayasada çiftçi ve esnaflar için özel hüküm var. Peki Allah aşkına ya bu ülkede mercimek mi üretilmiyor? Saman mı üretilmiyor? Fasulye mi, nohut mu üretilmiyor? Canlı hayvan mı üretilmiyor? Niçin dışarıdan alıyoruz?
* Konya'dan küçük olan Hollanda yıllık 185 milyar dolar tarım ürünü ihraç ediyor. Devasa Türkiye 18 milyar dolar, niçin? Sizden vergi istediler siz verdiniz. Türkiye'nin üretmesi lazım her alanda üretmesi lazım.
* Katma değeri yüksek ürün üretmezseniz, katma değeri yüksek ülkelerin pazarı konumuna gelirsiniz. Onlar üretirler siz kullanırsınız. Katma değeri yüksek ürünü nasıl üreteceğiz? Üniversitesi bilgi üretmeyen bir ülkenin büyüme, demokratikleşme şansı yoktur.
* Üniversitelerde her türlü düşünce özgürce tartışılmak zorundadır. Türkiye’yi üretimden, tarımdan koparmak kimin stratejisidir? Üniversite bitirip evlerde temizliğe giden kadınlarla konuştuk. Diplomanın hiçbir işe yaramadığını gördüm. Torpil olmadan işe girilemediğini gördük diyor.
* Üretirseniz istihdam yaratırsınız. Üretirseniz dünyada saygınlığınız artar. Ürettiğiniz fazlaysa Afrika’ya da Filistin’e de gönderirsiniz. Dışarıya el avuç nereye kadar açacağız? Nereye kadar gidecek bu tablo?
3. Güçlü bir sosyal devlet kurmak zorundayız. Hiç kimsenin aç ve açıkta kalmayacağı bir devlet inşa etmek zorundayız. Sosyal devlet, fakirin fukaranın yanında olan devlet demektir, Türkçesi budur. İşsizliğin, yoksulluğun olduğu bir yerde huzur olmaz. Huzurun olması için herkesin karnının doyması lazım. Aile Destekleri Sigortası neden çıkmıyor? 50 yıl önce Meclis kabul edilmiş, neden çıkarılmıyor? Sağ elin verdiğini sol elin görmediği bir sosyal devlet kurmak zorundayız.
4. Sürdürülebilirliği sağlamak zorundayız. Bilgiyi ve teknolojiyi sürekli geliştirmek, yenilemek zorundayız. Osmanlı’nın batışı Sanayi Devrimini kaçırmasından dolayı olmuştur. Her birimiz bir planlama yaparız. Bütçeyi denk getirmeye çalışırız. Eskiden bu memlekette Devlet Planlama Teşkilatı vardı, nerede bu teşkilat? Yok oldu. Elin oğlu 50 yılı, 100 yılı planlıyor biz yarın sabah ne olacağını bilmiyoruz.
“SORUN YÖNETİM ANLAYIŞINDA”
* Bütün emeğimi, yıllarımı Maliye Bakanlığı’nda çalışarak verdim. Harcama nasıl yapılır, israftan nasıl kaçınılır bunlarla uğraştım 27,5 yıl. Türkiye zengin bir ülke, kaynağı var. Sorun yönetim anlayışında.
* Kaynağı nereye sevk edeceksin, bu bir siyasi tercihtir. Kanal İstanbul yapacağım diyor. Parayı oraya harcayacağına Bucak Ovasını sula burada. Bu tercih mi tercih. Bunları yapmak için en tepeden başlayarak en aşağıya kadar devleti namuslu insanların yönetmesi lazım.
* Boğazından aşağı haram lokma inmemesi lazım, kul hakkı yenmemesi lazım. Millete hesap vermesi lazım. Devleti soyulacak bir organ gibi görmemesi lazım.
“CUMHURBAŞKANININ TARAFSIZ OLMASI LAZIM, HER GÜN KONUŞMAMASI LAZIM”
* Cumhurbaşkanının tarafsız olması lazım, her gün konuşmaması lazım. Cumhurbaşkanı yılın belli günlerinde konuşur, millet onu dinler acaba ne diyecek diye. Cumhurbaşkanlığı makamı milletin sigortasıdır.
* Halka hesap vermesi lazım, devletin saydamlığına dikkat etmesi lazım. Erdemli, saydam olması lazım. En önemlisi egemen güçler tarafından mal varlığı dolayısıyla tehdit edilmemesi lazım.
* Sıradan bir makam değildir Cumhurbaşkanlığı. Biz ittifak olarak böyle düşünüyoruz. Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem. Tek adam rejimini kurduk güzel, ne yetkisi var parlamentonun?
* Siz milletvekili seçmiyorsunuz, siz bir listenin altına mühür basıyorsunuz. Milletin vekilini milletin seçmesi lazım. Parlamento, milletvekilleri vesayet altındaysa orada milli irade gerçekleşmez.
* Ben bunları söylerken yeni bir Türkiye’nin inşasından, erdeminden, ahlakından, herkesin imrenmesi gereken bir Türkiye’den bahsediyorum.