Başı sonu belli olmayan bir dava ile ülkenin bütün muhalifleri göz altına alınmış, yıllardır hapiste hatta hücrede tutuluyor.
Hemen hemen bütün basın kuruluşları “yandaş” olarak yayın yapıyor.
Bebek katiline katil demek yasaklanıyor.
Akiller Türkiye’nin her yanında PKK’nın aslında o kadar da kötü olmadığını anlatıyor.
Yargı reformu için mezardakiler bile kalkıp oy kullanıyor. Neredeyse üç günde tüm yargı değişiyor.
Suriye’nin merkezinde namaz kılmak en büyük idealimiz oluyor.
İki ayyaşın yaptığı söylenen yasalar bir anda değişiyor.
Yasaklar hayatın her anında her yanımızı sarıyor.
Bir gün kürtaj, bir gün ayran konuşuluyor.
Çocuk sayısı üç mü olsun beş mi olsun, bitmiyor tartışması.
PKK’yı sev kampanyaları başlatılıyor.
Bugün ak dediğine yarın kara diyor ülkeyi yönetenler.
Tüm komşularımız ile kavgalı hale geliyoruz.
Bombanın nerede patlayacağı, bugün kimin öleceği belli değil.
Tüm bayramlarda yurt dışına kaçılıyor.
Futbolu, basketbolu, simitçisi, çaycısı, otobüsçüsü, minibüsçüsü, en küçük dernekler bile ele geçiriliyor.
Koca ülke korku imparatorluğuna döndürülüyor.
Biber gazı kullanım oranı doğalgazı geçiyor.
Ama kimsenin sesi çıkmıyor, çıkamıyor…
Sonra Taksim’de iki tane ağaç kesilecek diye önce İstanbul sonra Türkiye’ye ayağa kalkıyor.
Türk basınının görmediği, görmezden geldiği olaylar tüm Dünya’da birinci haber oluyor.
İngilizler, Amerikalılar, Almanlar, Fransızlar ve diğerleri… Taksim’de başlayan olaylar için hemen yakıştırmayı yapıyorlar; Türk Baharı.
Ah be!
Hala tanımamışsınız bizi
Yüzyıllardır tanımamışsınız…
Burada bahar falan olmaz, Türk için bahar yoktur.
Ya kış vardır, ya yaz!
Turgut Yüksekdağ / Twitter: @BBT1808