Banliyö treniyle Kadıköy’den, Pendik’e geçerken, yolda yıkılan evleri, yok olan kültürümüzü, unutulan tarihi değerlerimizi ve yok olan mimarimizi izleme fırsatım olmuştu…
Düşünce iklimime dalınca, tüm bu gördüklerimin yanında, sadece İstanbul değil, Uşak’ından, Ardahan’ına, Malatya’sından, Kars’ına, Hatay’ından, Merzifon’una kadar neredeyse her memleket ve her yerleşkenin kendine özgü evlerini, mimari değerlerini düşündüm…
Evet, 81 vilayetimizin, 81’inin de farklı motifleri, farklı desenleri vardı. Nasıl ki bir resimden, bir fotoğraftan Düden Şelalesini görünce ‘Evet burası Antalya,’ Akdamar Adasını görünce ‘Burası Van,’ şehrin ortasından akan kanalları görünce ‘Burası Venedik,’ Eyfel kulesini görünce ‘Burası Paris’ diyebiliyorsak… Neden peki her fotoğrafta Ankara evlerinin, Merzifon evlerinin, Uşak ya da Erzurum Evlerinin mimarisini görüp de ‘Evet burası, Erzurum ya da Ankara’ diyemiyoruz.
O zaman, vakit çok geçmeden, ardımıza, geçmişimize bakınca eyvah demeden önce bu konuya da artık detaylıca el atmalı, konu üzerinde etraflıca düşünmeliyiz.
Tarihi eserlerimizi koruyamadığımız gibi yüzyıl sonra nesillerimize aktaracağımız bir değer de bırakamıyoruz maalesef…
Bir antik kente bakınca ya da bir kervansarayın içinde dolaşınca Selçukluyu, Osmanlıyı, Yunan tarihini hatırlıyoruz, aradan belki de yüz yıllar geçmiştir ama o devirde yapılanlar, o devirden bırakılanlar bize o devri, o insanları, o tarihi hatırlatmaya yetmiyor mu?
O zaman ben de yarınlara bir şeyler bırakmak istiyorum diyorsanız, çok zor değil değerlerimizi korumak, çok zor değil şehrimizin asıl varlığını olduğu gibi yaşatmak.
Bunun için en azından yerel yönetimler kendi tüzüklerinde, kendi yönetmeliklerinde bir meclis kararı alıp, şunu diyebilir:
Bundan sonra Ankara, Malatya, Trabzon ya da başka bir şehir de olabilir, Belediye Meclisi Şehir Mimarisi için yapılacak her yeni ev ya da iş merkezinde, oranın kültürel mimarisine uygun ya da en azından dış cephe görünümünde, ilgili ilin tarihi dokusuna uygun görünümlü binaların inşası zorunluluğu getirebilir.
Ben var olan evleri yıkalım demiyorum, fakat yeni yapılacaklar için eğer karar Elazığ belediyesince alındıysa, belediye yapı ruhsatı verirken, ‘eski Elazığ ev mimarisi görünümüne sahip dış cepheli olacaktır’ şeklinde bir şart koşabilir.
Biz yapıların içine müdahale edelim demiyorum, vatandaş istediği gibi içini kafasına göre yapsın, fakat dışı o yerleşkenin mimarisine uygun tek tip tek düzen şeklinde olsun istiyorum.
Eğer böyle olursa, nasıl ki Mardin konaklarını, hiç gitmemiş olsak bile bir fotoğrafta görünce evet, bu fotoğraf Mardin’de çekilmiş diyebiliyorsak, o zaman böylelikle her şehirde çekilen fotoğrafın nere olduğunu bilebiliriz.
Bugün İsviçre’yi, Roma’yı, Paris’i orada fotoğraf çekinen bir arkadaşımızın resminden tanımıyor muyuz?
Eğer uygulanırsa, en fazla yirmi ya da otuz yıl sonra tüm şehirdeki binalar aynı görünümü kazanmaz mı?
Gördüğümüz fotoğraflarda, işte burası Rize, burası Uşak… Demez miyiz? Ve bizim gibi ülkemizin her şehrini her fotoğrafta 81 farklı mimarimizi görmek mümkün olmaz mı? Beğenilmez mi ülkemiz, o zaman daha fazla turist gelmez mi memleketimize ve o zaman daha güzel, örfüne âdetine, kültürel değerlerine ve mimarisine sahip bir Türkiye, bir toplum oluşmaz mı? Biz bu küçük değişikliklerle, hem yarınlarımıza, hem de dünya uluslarına örnek olmaz mıyız?
Sen bugün yaptıklarını yarınlarına aktarmazsan, yarınların seni tanımayacak ve sana sahip çıkmayacaktır. !denizbatu!