Cumartesiydi günlerden… Yılın en kısa gününün öğleden sonrasıydı, en uzun gecesinin de başlamasına artık dakikalar kalmıştı telefonum çaldığında.
Ankara’da patlayan mermi sanki hiç durmadan İstanbul’a kadar gelmiş, beynimi delmiş geçmişti “Hakan Öldü” cümlesi ile birlikte.
Yılın değil, hayatımın en uzun gecesinin başladığını hatırlıyorum, sonrasında da soğuk bir Ankara gecesinde Hakan’ın evinin kapısında olduğumu. Arasında geçen süre ile ilgili aklımda hiçbir şey yok, silinmiş.
Kurulmuş saat derim ben sonrasındaki yaşananlara. Durduramazsınız, geri alamazsınız… Tutamazsınız elinden sevdiğinizin, tutmaya çalışsanız da olmaz. Son kez bakarsınız yüzüne… Ve biter… Bir hayat daha biter…
Hakan Yüksekdağ tam 1 yıl önce bugün oğlunun doğum gününde Ankara’da bir otomobilin içinde ölmüş olarak bulundu. Hükümet – cemaat kavgasının tam da savaşa dönüştüğü günlerde Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Şubesi’nin en önemli isimlerinden biri otomobilinin içinde ölü bulunuyor.
Çok genç yaşta çok önemli görevler üstlenmişti Hakan, gelecekte çok daha önemli görevler üstlenmesi de muhtemeldi. Emniyet müdürü olacaktı, vali olacaktı. Olamadı…
Ankara’ya vardığımda aklımdaki şuydu; günler süren bir araştırma sonrasında ancak alabilirdik Hakan’ı. Kısa sürede bize vermezlerdi cenazeyi. Öyle ya, bu kadar önemli isim otomobilin içinde ölü bulunuyor, üstelik hiç ama hiç sebep yokken. İntihar etmiş diyerek “alın cenazenizi” demeyecekler herhalde diye düşünüyordum.
Unutmuşum; Burası Türkiye!
Adli Tıp’ın kapısındaydık günün ilk saatlerinde. Hava soğuktu da biz üşümüyorduk nedense. Alın dediler, aldık.
Devlet birkaç saat içinde olayın “intihar” olduğuna kanaat getirmişti.
Basında hemen öğrenmişti ailevi problemleri, maddi problemleri, psikolojik sıkıntıları. Ağız dolusu küfür etmek geliyor insanın içinden.
Neden?
Neden hiç bu konunun cinayet olabileceği üzerinde durmadı insanlar?
Ya da intiharsa neden intihar olabileceğini düşünmedi. Herkesi her şeyi dinleyen devlet Hakan’ın son 10 günde kimlerle görüştüğünü araştırma gereği bile duymadı. Belki de tehdit edildi. Kim biliyor? Ben mi araştıracağım bunu, devlet mi? Üstelik her şey karmakarışık olmuşken, Hakan’ın sağındaki sonundaki herkes bir yerlere sürgün edilirken.
Basın mikrofonu bize uzattı, sizce intihar olabilir mi diye?
Hakan Yüksekdağ’ın ölümü sır ölüm olarak kaydedildi ülke tarihine. Nasılsa Kurtlar Vadisi’nde yayınlanır bir gün dedim. Yanılmamışım, Orhan komiser olarak yer aldı senaryoda. (Ya da biz benzettik, malum gerçek kişilerle hiç ilişkisi yok dizinin.) Belli ki onlarda çözememişler konuyu, geçiştirdiler.
Ankara Adli Tıp - Giresun arasındaki bitmek bilmeyen o uzun yolda aklımda hep bu deli sorular vardı. En çok da nasıl bu kadar kısa sürede devletin bu olayı çözdüğünü anlamaya çalışıyordum.
Devlet karar verdi; intihar dedi. Neden intihar olduğunu araştırma gereği bile duymadı.
Çok normal değil mi? Çünkü burası Türkiye…
Yapmayın, hayatlar bu kadar ucuz değil, olmamalı.
Ölümünden (ya da öldürülmesinden mi demeliyim) yaklaşık 1 ay önce konuşmuştum Hakan’la Ankara’da. Konur Sokak’taki kafelerden birine oturduk, 2 saate yakın konuştuk. Hayatı konuştuk uzun uzun, kitaplar ve biraz da yazdığım yazıları. Ara ara eleştirileri de olsa beğendiği bir yazı olduğunda arar “güzel yazmışsın abi” derdi. Bir iki bilgi verse daha da güzel yazardım da “nuh” bile demezdi. Çok şey biliyordu da hiçbir şey söylemiyordu. Ne zor…
Hakan’la vedalaşırken devlet yoktu yanında, mesai arkadaşları vardı sadece. Saniyesinde sırtını dönmüştü devlet. Her zaman olduğu gibi, her alanda olduğu gibi. Siz devlete sırtınızı dönemezsiniz de o hiç acımadan döner arkasını, döner ve gider.
Ama sevdikleri yanındaydı, her zaman olduğu gibi. “Bekleyin, diğer camiden de gelenler var sözünü” her cenazede duyamazsınız, öyle bir cenazeydi Hakan’ın cenazesi. Herkes oradaydı ve herkes benim sorduğum soruyu soruyordu; Hakan nasıl öldü?
Ailenin tüm üyeleri gibi o da Bulancak’ta Osman Şıh mezarlığında yatıyor şimdi.
Nazım’ın dizeleri geliyor aklıma;
Anadolu'da bir köy mezarlığına gömün beni
Ve de uyarına gelirse,
Tepemde bir de çınar olursa
Taş maş da istemez hani
Yok o kadar değil.
Ben isterim, Hakan için isterim.
Bu genç adam, bu güzel adam devletin ona vermediği, veremediği her şeyi hak ediyor.
Ve sevdikleri, ailesi, Bulancak halkı ona hak ettiği her şeyi veriyor.
O yüzden de Osman Şıh’ın en güzel yerinde, al sancağın altında yatıyor tüm sırları ile Şehit Hakan Yüksekdağ olarak.
Mekanın cennet olsun kardeşim…
Turgut Yüksekdağ / Twitter: @turgutyuksekdag