Türk futbolu günden güne gerilerken, A milli takımımız da bu gerileme ve düşüşten nasibini aldı. Önce deplasmanda İzlanda; ardından da kendi evimizde Çek Cumhuriyeti karşısında alınan mağlubiyetler ile ilk 2 sıraya girme şansımız sıfıra yaklaştı. Aylardır yazmaktan ve anlatmaktan yorulduğumuz, kötü gidişe işaret etmekten usandığımız Türk futbolunun bu hale düşmesi kimin suçu?
1. TFF
Ülkemizin futbol organizasyonlarından sorumlu bu kurum Demirören başkanlığı boyunca hep yanlış ve skandal kararlara imza atarak futbolun bu denli gerilemesinin bir numaralı müsebbibi olmuştur. Şike sürecinde tüm mahkemelerce suçlu bulunmasına ve Avrupa Kupaları'ndan 3 yıl men edilmesine rağmen (UEFA-CAS) Fenerbahçe ve adı şike-teşvik eylemlerine karışan diğer kulüplere gereken cezaları ver(e)meyen bu kurum futbol seyircisinin lig ve futbol konusunda ki güvenini sarsmıştır. Yabancı sınırlaması konusunda tutumu yüzünden ligin kalitesi düşmüş, yerli oyuncular haddinden pahalı oluvermiştir. Yerli oyuncuların maaşları da gereğinden fazla yükselmiş sırf bu yüzden milli maçlara sakatlanma riski sebebiyle isteksiz çıkmaya başlamışlardır. Passolig uygulaması ve bunun taraftarlarda yarattığı olumsuz hava seyirciyi stadyumlardan uzaklaştırmıştır.
2. KULÜPLER VE YÖNETİCİLER
Sürekli ortamı geren ve nefreti körükleyen, başarısızlıklarını rakip kulübe yönelik manipüle edici sataşmalarla örtbas etmeye çalışan yöneticiler sayesinde taraftarlar bırakın birlikte maç izlemeyi; aynı caddede sokakta bir araya gelemez olmuştur. Son 5 yılda tribün olayları ve holiganizm yüzünden ölen gençlerimizin sayısını düşününce olayın vehameti daha iyi anlaşılmaktadır.
3. FUTBOLCULAR
Saha dışında nefret pompalayan bir çok unsur varken, saha içinde, kameralar önünde bu unsurları bertaraf edecek hareketler yapmak dururken; bu davranışların aksine taraftarı gerecek ve rakip taraftarı sinirlendirecek hareketler yapan futbolcular yüzünden futbol izlenilmez hale gelmiştir. Sürekli rakip takım oyuncusu ve taraftarına el kol hareketi yapan, küfürler savuran; bununla birlikte maç sonu ve öncesi röportajlarında sağduyudan uzak söylemlerde bulunan sözde kaptan futbolcular sebebiyle iş çığrından çıkmıştır. Kendini yere atarak penaltı kazanmaya çalışan, sahada bileğinin hakkıyla rakibini yenemeyip hakemi aldatmaya yönelik hareketler ile rakibini alt etmeyi düşünen oyuncular kazanmak için her yol mübah anlayışıyla ahlak anlayışını alt üst etmişlerdir.
4. BASIN VE MEDYA
Bir oyuncunun güzel ve ılımlı sözünü, ailesi ile birlikte gerçekleştirdiği röportajı sürmanşet bile yapmayan basın ve medya organları ve spor yazarları; kötü bir olay gerçekleştiğinde günlerce hatta haftalarca konuşmuş ve yazmışlardır. Süleyman Seba sezonu diye adlandırılan 2014-2015 futbol sezonunda, barışçıl ve sağduyulu yöneticilerin açıklamalarını değil; nefreti körükleyen yöneticilerin açıklamalarını yayınlamayı reyting ve tiraj uğruna görev bilen basın ve medya da futbolun buralara gelmesine katkı sunmuşlardır.
5. TARAFTARLAR
Kendi oyuncusu veya yöneticisi bir kusur işlediğinde körü körüne sahip çıkan; lakin rakip takımla ilgili en ufak bir olumsuzlukta bağıran çağıran taraftarlar da gelinen noktada suçludur. Yanlışa yanlış demeyi sırf takımına zarar verecek olduğundan kabullenemeyen bu kompleks sahibi taraftar grubunun yaratılışından sorumlu yöneticiler ve futbolcular sanırım çok mutludurlar.
Sonuç olarak; marka değeri diye diye son yıllarda değer bırakılmayan futbolumuzu önümüzdeki yıllarda basketbol ve voleybol kadar izlemez duruma gelirsek şaşırmayacağım. Üstelik işin en acı tarafı; bu tabloyu güzel kılabilmek için bu 5 unsurun da değişmesi, düzelmesi ve kendine gelmesi gerekmektedir. Sadece yöneticiler yahut sadece taraftarlar ile bu sorun çözülemez.
Sağduyulu ve adil futbol günlerinin özlemiyle, hoşçakalın...
Saygılarımla
Olcay Şeker
Saygılarımla
Olcay Şeker