Daha önce hiç tecrübe etmediğimiz günlerden geçiyoruz. Dünyanın her bölgesinde görmediğimiz ama her saniye bizi tehdit eden virüse karşı büyük bir savaş veriliyor. Ve yaşanan her felaket sonrasında olduğu gibi dünyanın her yanında yine sloganlar üretiliyor. Covid19 sürecinin sloganı herkesin diline yerleşti bile; hiçbir şey eskisi gibi olmayacak!
Emin misiniz?
Cümle güzel, cümle şatafatlı, bir anlam da ifade ediyor. Ama altı ne kadar dolu?
Dünya ölçeğini biraz küçülterek Türkiye ölçeğinde sorunun yanıtını arayalım. Dünya eskisi gibi olmayacaktır onu biliyoruz. Emperyalist sistem daha da acımasız olacaktır, onu net olarak biliyoruz.
11 Eylül saldırılarını hatırlayanlar "hiçbir şey eskisi gibi olmayacak" cümlesini de hatırlayacaktır. Olmadı da zaten. Bu nedenle emperyalist devletlerin neler yapabileceği ile ilgili fikrimiz az da olsa var. Eğer geçmişi tahlil edebiliyorsak az değil bayağı var hatta.
Dönelim yine bize, bizim için gerçekte hiçbir şey eskisi gibi olmayabilir mi? Yeniden başlayabilir miyiz?
Yeniden başlayabilmenin ilk ve en önemli kuralı vazgeçebilmektir. İşte, aşkta, hayatta her yerde kural budur. Hiçbir şey eskisi gibi olmayacaksa nelerden vazgeçebileceksiniz? Mecburen vazgeçmek zorunda olduklarımız değil, bilerek ve isteyerek vazgeçtiklerimiz belirleyecek yarınlarımızı.
Yeniden başlamak için kolaya kaçıp üretmek, tarım falan demeyeceğim. Bugün herkesin dilinde bu var zaten. Olması gereken bu. Hatta her zaman olması gereken bu.
Oysa ilk yapmamız gereken şey üretmeyi düşünmekten önde tüketmekten, gereksiz tüketmekten vazgeçmek.
İşi sadece futbol oynamak olanlara yıllık ödenen rakamları kulüpler mi veriyor sanıyorsunuz?
Ya da dizilerde bölüm başına yüzbinlerce lira alanları ne yapacağız?
Saçma sapan youtuberlar, ne dediği belli olmayan şarkıcılar bu ülkede sizin paranızla lüks hayat yaşamaya devam edecekler mi?
Ekmeğin cevizlisi, zeytinlisi, tam buğdaylısı, peynirin Fransızı, patatesin elma dilim kesilmiş dondurulmuş olanı, salatanın en pahalısı, otomobilin full+full olanı, telefonun son modelinin en büyük olanı, evin açık havuz yanında bir de kapalı havuzu olanı, tatilde gidilen Yunan Adalarını, Roma'yı, Barcelona'yı, her odada bir televizyonu, internet sitelerinden çılgınca alış verişleri, AVM'leri unutabilecek miyiz? Üretmeye geçmeden önce gereksiz tüketimden vazgeçebilecek miyiz? Kabul edelim ki harcamıyoruz, israf ediyoruz.
Kişisel olarak israf ediyoruz, şirketler olarak israf ediyoruz, devlet olarak israf ediyoruz.
Vazgeçmemiz gerekiyor, israftan vazgeçmemiz gerekiyor. Yıllardır bizi alıştırdıkları israf düzeninden vazgeçmemiz gerekiyor. Çılgınca tükettiğimiz yılların ardından derin bir nefes alıp sakinleşmemiz gerekiyor.
Sonrasında üretimi konuşabiliriz.
Yeniden başlayabiliriz tabii ki ama bir yerden başlamamız gerekiyor.
Başlamak da hamaset edebiyatı ile basmakalıp nutuklar atmak değil öncelikle tüketim alışkanlıklarımızı değiştirmekle başlıyor.
Yapabilir miyiz?
En azından bir yerden başlayabiliriz, değil mi?