Farklı tarzı ve duygulu sesiyle büyük bir hayran kitlesine sahip olan besteci, söz yazarı, yorumcu ve oyuncu Zeki Müren, ölümünün 25. yılında sanatçı dostları ve sevenleri tarafından anılıyor.
24 Eylül 1996’da hayatını kaybeden Zeki Müren, ardında bıraktığı sanatsal ve kültürel mirasıyla hala popülerliğini koruyor.
İşte usta sanatçı Zeki Müen'in hayatı ve unutulmaz müzik kariyeri...
3 YAŞINDA ŞARKI SÖYLEMEYE BAŞLADI
Zeki Müren, Üsküp'ten Bursa'ya göç eden Kaya ve Hayriye Müren çiftinin tek çocuğu olarak 6 Aralık 1931'de dünyaya geldi.
Dünyaya Bursa'nın Tophane Mahallesi'nde gelen Müren, yaptığı bir açıklamada yaşama geliş hikayesini ve ailesini kendi sözleriyle şu şekilde anlatmıştı:
"Uludağ eteklerine ikinci kar çoktan düşmüş. Bursa, sıfırın altındaki gecelerinden birisini yaşıyor. Dedem Hacı Mehmet Efendi, göbeğim kesildikten sonra o güzel sesiyle minicik kulaklarıma ilk ninniyi söylemiş, 'Oğlan oğlan boynuma dolan. Kolum sana yastık, saçlarım yorgan.' Sabah ezanı okunurken, saat beşte dünyaya gelmişim. Rahmetli babaannem, 'inşallah başarılı ve zeki bir çocuk olsun' diyerek adımı Zeki koymuş. Ortapazar Caddesi'nde oturanlar, o sabah ebemin sevinç çığlıklarına koşmuşlar. Güzel sesli dedem Mehmet Efendi çok ünlü bir hafızdı. Her gün Şehadet Camisi'ne gider, ezan okurdu. O ezan okurken, herkes sokaklara dökülür, tüyleri ürpererek dinlerdi onu. Babam Kaya Müren ise, Bursa'nın en iyi giyinen erkeğiydi. Yaz-kış demeden ölünceye kadar o takım elbisesini ve kravatını hiç çıkarmadı. Babaannem, uzun beyaz entarisini üzerinden hiç çıkarmaz, saçları hep topuzlu dolaşırdı. O yüzden adı 'Temiz Hayriye'ye çıkmıştı."
Sanat güneşi, ilk musiki nağmelerini sesiyle tanınan Şehadet Camii müezzini Bıçkıcı Mehmet Efendi'den duyarak, 3 yaşında şarkı söylemeye başladı.
Alfabeyi annesinin yardımıyla 5 yaşındayken öğrenen usta sanatçı, ilk ve orta öğrenimini Bursa'da tamamladı.
Müren’in yeteneği henüz ilk okuldayken öğretmenleri tarafından fark edildi ve ilkokulda bir piyeste çoban rolünü canlandırdı.
‘O GÜNLERDE MÜZEYYEN SENAR HAYRANIYDIM’
Müren, evinin bahçesindeki sardunyalı havuzun başında mahalleli için henüz çocukken ilk kez sahne almaya başladığını aktardığı bir konuşmasında, o günlere ilişkin şunları söylemişti:
"Ortapazar Caddesi'ne her yaz çadır tiyatroları gelir, boş arsalardan birine kurulurdu. Bayılırdım o çadır tiyatrolarına. Babama hep yalvarırdım, 'Ne olur önden bilet al' diye. Benim hatırım için evdekiler iki gecede bir çadır tiyatrosuna taşınırdı. Sahneye önce bir saz heyeti çıkardı. Ardından şarkıcılar sırayla sahne alırdı. Oturduğum yerden onlarla birlikte mırıldanır, şarkılar söylerdim. Hele hele çadırın assolisti çıktığı zaman nefesim kesilirdi, heyecandan yerimde duramazdım. Sahne kokusunu ilk defa çadır tiyatrosundaki şarkıcıları izlerken hissettim. Ne garip bir kokuydu o. Şarkıcıların süründükleri esans, yaptıkları makyaj, hatta sahnenin arkasındaki tuvaletten yayılan koku! Bu rutubetli kokuyu ciğerlerimin ta derinliklerine kadar teneffüs ederdim. Ben o günlerde koyu bir Müzeyyen Senar hayranıydım. Müzeyyen Hanım'ın evimizde her plağı vardı. Okul dönüşü o plakları dinler, sonra ilk dersleri almaya başladığım Bursalı tambur üstadı İzzet Gerçeker Beyefendi ile Müzeyyen Hanım'ın şarkılarını birlikte geçerdik."
Ailesini ikna ederek lise eğitimi için İstanbul'a giden Müren, 1946'da İstanbul Boğaziçi Lisesi'nde yatılı eğitime başladı.
Usta sanatçı 1949'da Bursa'da, "Zehretme hayatı bana cananım, Elemlerle doldu benim her anım, Kederimle yanıp sönse de canım, İnan ki ben sana yine hayranım." adlı acemkürdi makamındaki ilk eserini kaleme aldı. Eserin Suzan Güven tarafından TRT radyosunda seslendirilmesinin ardından, Müren müzikseverlerin dikkatini çekti.
Müren, lise son sınıftayken Şükrü Tunar'ın "Bir Muhabbet Kuşu" adlı eseriyle ilk plağını doldurdu.
TRT İSTANBUL RADYOSU SINAVINDA BİRİNCİ OLDU
Ayrıca Zeki Müren, edebiyat ve resim sanatına da ilgi duyuyordu.
1950'de İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi'ne (Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi) giren Müren, Yüksek Süsleme Bölümü Sabih Gözen atölyesinden birincilikle mezun oldu ve öğrencilik yıllarından başladığı desen çalışmalarını pek çok kez açtığı sergilerle sanatseverlerin beğenisine sundu.
Üniversiteye girdiği yıl TRT İstanbul Radyosu'nun açtığı ve 186 adayın katıldığı solistlik sınavını birincilikle kazanan Zeki Müren, 1 Ocak 1951'de İstanbul Radyosunda canlı olarak yayımlanan bir programda ilk radyo konserini verdi.
Müren, başarılı geçen ilk konserin ardından radyolarda düzenli ve birçoğu canlı olmak üzere 15 yıl eserler seslendirdi.
SİNEMA KARİYERİNDE HIZLA YÜKSELDİ
Sanatçı 1954'te "Beklenen Şarkı" adlı filmle ilk kez sinemaya adım attı. Bu filmde Türk sinemasının ilk kadın yönetmeni ve ilk kadın yıldızı Cahide Sonku ile başrolü paylaştı. Müren'in 10 bestesinin de yer aldığı müzikal film, sanatçıyı görmek isteyenlerin ilgisi sonucu gişe rekorları kırdı.
Müren, daha sonra sinema kariyerinde basamakları hızla çıkarak, 17 filmde başrol oynadı. Genellikle oynadığı filmlere "Berduş", "Hayat Bazen Tatlıdır", "Altın Kafes", "Bir Yaz Yağmuru" gibi kendi bestelediği şarkıların adlarını veren sanatçı, dönemin en popüler, aranılan sesi ve yüzü oldu.
“YALNIZ BENİM OL, EL YÜZÜNE BAKMA SEN”
Sanat Güneşi, ilk sahne konserini 26 Mayıs 1955'te verdi ve aynı yıl "Manolyam" şarkısıyla Türkiye'de ilk kez verilen Altın Plak Ödülü'nü kazandı. 1976'da Londra'daki Royal Albert Hall'da konser vererek bu salonda sahne alan ‘ilk Türk sanatçı’ oldu.
Askerliğini 1957-1958'de yedek subay olarak Ankara Piyade Okulu, İstanbul Harbiye Temsil Bürosu ve Çankırı'da tamamlayan sanatçı, ses tonuyla müzikseverler tarafından uzun yıllar boyunca sevilerek takip edildi.
Müren, kendine has tarzı ve ilgi uyandıran kostümleriyle de hayranlarının beğenisini kazandı.
"Sanat Güneşi" olarak anılan sanatçı, Maksim Gazinosu sahnelerinde aralıksız olarak 11 yıl Behiye Aksoy ile dönüşümlü olarak sahne aldı.
Sanatçının en sevdiği şarkı Selahattin Pınar'ın "Yalnız benim ol, el yüzüne bakma sen" eseriydi.
DEVLET SANATÇISI SEÇİLDİ
Müren, 1991'de "Devlet Sanatçısı" seçildi ve "Şimdi Uzaklardasın", "Manolyam", "Bir Demet Yasemen", "Gözlerinin İçine Başka Hayal Girmesin" ve "Elbet Bir Gün Buluşacağız" gibi birçok esere imza attı. Aynı zamanda usta sanatçı kurallı şekilde Türkçe konuşmaya özen göstermesiyle biliniyordu.
KASETİNİ TAMAMLAYAMADAN HAYATA GÖZLERİNİ YUMDU
Zeki Müren, 1980'de Kuşadası'nda kalp spazmı, ardından da 1983'te Paris'te kalp krizi geçirdi. Sahnelerden uzaklaşarak Bodrum'a yerleşen Müren, son konserini ise 1984'te Bodrum Kalesi'nde verdi.
Mal varlığını Türk Eğitim Vakfı ile Türk Silahlı Kuvvetleri Mehmetçik Vakfı'na bağışlayan usta sanatçı, Ajda Pekkan, Muazzez Abacı ve Muazzez Ersoy'la düetlerin yer alacağı 7 şarkıdan oluşan yeni kasetini tamamlayamadan, TRT'nin İzmir Radyosu Stüdyolarındaki canlı yayında 24 Eylül 1996'da kalp yetmezliği sonucu yaşamını yitirdi.
Sanatçının cenazesi, Bursa Ulu Cami'nde kılınan cenaze namazının ardından Bursa Emir Sultan Mezarlığı'nda toprağa verildi.