Hatice Almira Yiğit

Hatice Almira Yiğit

Çok sıkıldım!

Çok sıkıldım kelimesini bugünlerde çok duyar gibiyim.

Evlerimizin modern hapishaneler olduğunu, eziyete maruz kaldığımızı ve bugünlerin bir an önce bitmesini yalvarırcasına söylediğinizi de duyar gibiyim.

Dünyayı sarsan bugüne kadar birçok hadise yaşandı. Gerek tarihin belgelerinde gerekse, eğrisiyle, doğrusuyla, eksiğiyle birçok uzmandan dinledik.

21’nci Yüzyıl'da başımıza gelen en büyük savaş ne su savaşı ne petrol savaşıydı. Biyolojik savaştı. Savaşlar hep vardı ve var olacakta. Önemli olan bizim ne kadar hazırlıklı olduğumuz. Eskiden Dünya toplumların hepsi bu savaşlarla yaşamaya, mücadele etmeye, yaşamlarını, hayallerini buna göre şekillendirmeyi öğrenmişlerdi.

Günümüzde bizler neden bu kadar her şeye sağır ve geç kalmış gibiyiz? Hiç düşündük mü? Zorluğa, darlığa, yoksunluğa, savaşa, bünyelerimiz, psikolojilerimiz, çocuklarımız, ailemiz neden hazır değil? Ya da olamıyor acaba? Hiç düşündük mü?

Koronavirüs ders olsun bize, çıkarmamız ve anlamamız gereken çok şey var. Dünya yeni bir olay yaşamıyor. Eskiden silahlar vardı, şimdi teknolojik, biyolojik silahlar var. Evlerimize bizleri tıkan psikolojililerimizi bozan, hayallerimizi ve umutlarımızı ellerimizden alan bu düşmanla savaşmalıyız.

Evlerimizde olduğumuz süre boyunca belki de bundan sonraki süreçlerimiz, modern hapishanelere dönüşecek olsa da. Tatil yapmayı düşündüğümüz yerler modern hapishaneleri andıracak olsa da.

Bizler, kendimizi var olduğumuz bu hayatta yeniden baştan yaratmalıyız. Zihinlerimizi inşa etmeliyiz. Evde sıkıldım cümleleri kullanmak, ailemize ve sevdiklerimize agresif tavırlar sergilemek, eşimize, çocuğumuza tahammülsüzlük göstermek yerine, anı yaşamanın güzelliğini keşfetmeliyiz.

Rızkımızı Rabbimize emanet eden bir şuurla, geleceğe umutla bakmalı, yeni fidanları ektiğimiz gibi etrafımıza da bu enerji ve pozitifliği yansıtmalıyız. Hiçbir şeyi olmadığı halde, hayata gülücük saçan Afrikalı aç ve susuz bir çocuk gibi, hiçbir suçu olmadığı halde, daha 10 yaşında sırf Müslüman olduğu için, hapishanelerde çürümeye bırakılan bir çocuğun, yüreğinde taşıdığı umut gibi. Yaradılış gereği renginden ya da ırkından dolayı, sistem ve toplum tarafından  dışlanan o insanın verdiği mücadele ruhu gibi kalbimiz olmalı.

Bizi besleyen umudumuz ve hayallerimizdir. Evlerimizde, ellerimize telefonları alıp, instegram’da şaklabanlıklar yaparak bu umuda ve hayallere ulaşamayız. Kitap okumak yerine, eğlence dünyasında takılı kalıp nefsimizi sürekli isyana, nankörlüğe teşvik ederek bu umut ve hayalleri düşünemeyiz. 

Yani, ruhlarımızı teslim etmek yerine, önce birey olarak bu savaşın üstesinde gelmek istiyorsak, kendimizi geliştirmeli ve ruhumuzu beslemeliyiz. Okumalı, yazmalı yeteneğimiz varsa çalmalı, söylemeli ve çizmeliyiz.

İyi şeyleri dinlemeli iyi şeyleri paylaşmalı, umudu ekmeliyiz evlerimize. Kişisel gelişimimizi artıracak şeylerle meşgul olmalıyız. Bu savaş süreci bizlere her şeyden önce bir şeyi çok iyi anlatıyor.

Kimiz ve nereye gidiyoruz? Dinimizi nasıl yaşamak istiyoruz? Etinden, sütünden faydalanılan, serada belli zamanlarda otlayan, güdüleriyle, sadece zekasıyla yaşayan iki ayaklı bir hayvan mı?

Yoksa bu ekolojik sistemde neden yaratıldığının farkına varıp, ilahi amaca hizmet için birey olmaya çalışan, hayvani güdülerinden arınarak, kâmil insan olma yoluna ilerlemeye çalışan, düşünen insan mı?

Verilen akıl melekesini kullanıma açan insan mı? Toplumumuzdaki gençlerimizin çocuklarımızın psikolojik, depresif ya da ileride ortaya çıkabilecek kişilik ve paranoyak bozukluklarını tamir etmek istiyorsak, ya da önüne geçmek, onlara düşünmeyi akıllarını kullanmayı, sorgulamayı, kendisiyle vakit tüketebilmeyi, öğretmeliyiz.

İnstegram hesaplarına çektikleri storyellerde dans, eğlence adı altında yaptıkları teşhircilik, şaklabanlık, beyinsizlik alametleri alır başını gider. Eğlence olmalıdır elbette buna karşı asla değiliz. 

Eğlence olmalıdır elbette buna karşı asla değiliz. Ama eğlence 24 saat bir toplumun zihin koordinatlarını işgal edip, onu vurdumduymaz, sorumsuz, bencil egoist, akılsız bir mahlukata dönüştürüyorsa, desteklenmemeli ve önüne geçilmelidir. Hayat ciddidir ve ciddiye de alınmalı.

Eğer, içimizden bizlere ve Dünya’ya rehber olacak. Akıl sahibi ve inançlı rehberler çıkarmak istiyorsak, bu tip zorlu süreçleri kendi lehimize çevirmeli, kendimizi, ailemizi, ruhumuzu arındırmalıyız.

Düşünerek, Dünya’yı okuyarak, neler olup bittiğini kavramaya çalışarak, nasıl hayatta kalacağımızı, kimlerin bizi yönettiğini, tanrıcılığı oynayan zihniyeti sorgulayarak, her şey nasıl başladı,  neden, nasıl oldu, suallerini sorarak adımlar atmalıyız. Beyinlerimizin ve ruhumuzun temiz bir reçeteye ihtiyacı var.

Bırakın sizi güldüren eğlendiren, İnstegram fenomeni zımbırtılarını, bırakın çiftlikte otlayan, güdülen şaklabanları, oyun oynatanları, sizi eğlence furyası adı altında maymunluğa alıştıranları, gerçeğin peşine düşün.

Gerçek; insan ırkının yok edilmek istenmesi, Rabbimizin yarattığı her şeyin yok edilmek ve yeniden, yeni bir tanrıyla, yeni yaradılışları gerçekleştirme arzusudur! Ve daha da fazlasıdır

Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.