TREKKİNG...
Trekking…
Anadolu’da, İstanbul denince akla; gürültü, egzoz dumanları, beton yığınlar, kalabalık sokaklar vs… gelir…
Aslında İstanbul’un 538 bin hektarlık yüzölçümünün, yaklaşık 300 binini ormanlar ve yeşil alanlar oluşturur. Bir anakent için bu rakamlar, orman bakımından hiç de yabana atılacak az sayılacak rakamlar değil… Alemdağ, Aydos, Belgrad, Kayışdağı, Kent, Sultançifliği, Sevgililer ormanı bir çırpıda sayabildiklerim, arasında ve dahası… Bu ormanlar içinde mesire alanları, havuzlar, parklar ve yürüyüş parkurları mevcut, bunların yanı sıra yine dağcılar için dağ ormanları arasında; eşsiz meşe çeşitleri, endemik ve şahsına-münhasır güzelliklere sahip çiçekler ve bitki türleri arasında yürüyüşler yapmakta mümkün!
Yeşil ile mavinin; rüya ile uyku gibi birlikteliklerine aşina hayattan kopup İstanbul’un betonları arasında boğulacağımı düşünmeye başlamışken… Reelden ve sosyal medyadan tanıdığım bir-iki grup dağcı arkadaşlara katılarak, birden kendimi rüya gibi parkurlarda yani dağların neredeyse zirvelerinde yer alan çağlayan şelaleler, sarp geçitler arasındaki antik su kanalları-havuzları, tepelerini serin meltem ve sis kaplamış kayın ve meşe ormanları arasında, kamp yaparken-yürüyüş yaparken buldum…
Doğa sporu ya da başka bir anlatımla dağcılık yapmak için ille de fiziksel kondisyonu yüksek ya da yıllarca spor salonlarında çalışmış olmak ya da diğerlerine göre fiziksel bir üstünlüğe sahip olmak da gerekmiyor… Zaten profesyonel dağcı gruplar, sizi daha fazla efor sarf etmeden ve normal bir yürüyüş temposuna göre daha fazla yol yürütüyor, yani onlar sizin temponuza ayak uydurarak sizin gruba adaptasyonunuzu sağlıyor, bir iki parkurdan sonra sizlerde onlara yetişmeye başlıyorsunuz… Bunun için de gerekli itina ve anlayışı her zaman gösteriyorlar…
İstanbul’un gürültüsünde boğulmuş; kuş seslerini ve doğanın eşsiz ahengini kulaklarına tıkamak ve bütün hafta öyle kalmak isteyen: sağlıkçı, bankacı, eğitimci gibi bedenden ziyade beyinsel yorgunluklarla cebelleşen kişilerin katıldığı yürüyüş gruplarından oluşmaktadır, bu gruplar…
Balık tutma sevdasını yaşayanlar bilir, bu doğa yürüyüşleri de öyle bir bağımlılık yapıyor ki! balıkçılıkta olduğu gibi o kıyıdan o kıyıya koşup durmak gibi İstanbul dağlarından bir başlıyorsunuz, kendinizi İzmit’in eşsiz Çenedağı’nda, Aytepesi’nde, Menekşe yaylası ya da Papazçayırı’nda… ya da Yalova’da, Bursa’da derken günübirlik bile olsa kendinizi Kazdağılarında buluyorsunuz…
Şimdi bunları anlatırken, doğanın kokusu burnumda tütüyor ve bunları yaşamama vesile olan Burak, Erdal, Ahmet beyleri sevgiyle yâd ediyor, tüm İstanbul’dan bıkmamış ama İstanbul’dan yorulmuş doğa dostlarını, İzmit-İstanbul-Yalova Doğa Sporları kulüpleriyle yeni parkurlarda yürümeye-tırmanmaya-kamp yapmaya bekliyor ve tekrar yeğliyorum…
Doğayla ve sağlıkla kalın… (!denizbatu!)
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.